Fas’ta Cebelitarık Boğazı’nın Atlantik Okyanusu’na açıldığı noktada yer alan ve sonsuzluğa açılan bir kapı gibi görünen Berberi şehridir, Tanca. Şehir, konumu ve bir liman olarak oynadığı rol nedeniyle yalnız denizyolu değil, karayollarının da kesiştiği önemli bir ulaşım noktasıdır.
Tanca sahip olduğu eşsiz konum nedeniyle pek çok uygarlığın hakimiyet çabalarıyla karşı karşıya kalır. Bir Fenike şehriyken, Kartaca, Roma ve zaman içinde Arap hakimiyetine girer. Tanca Genel Vali olarak Tarık bin Ziyad’ı görür. Tarık bin Ziyad’ın fethetmek üzere İspanya’ya ilk ayak bastığı, İber Yarımadası’nın güneyindeki yarımada Gibraltar, Cebel-i Tarık (Jabal Tariq – Tarık Dağı) olarak anılır ve Tanca’nın girişini gözettiği Cebelitarık Boğazı’na adını verir. Bölgede Emevi hakimiyetinin son bulmasının ardından Portekiz, İspanyol, İngilizlerin ve nihayet Fransızların hakim olduğu dönemler yaşanır. Bir dönem uluslararası bir komisyon tarafından yönetilen şehir, 1956’dan itibaren bağımsız Fas’ın bir parçası olarak yoluna devam eder.
Avrupa’dan Afrika’ya bir geçiş noktası olan kent, doğal olarak pek çok yabancıyı konuk eden kozmopolit bir kent olmuştur. Üstüne üstlük Tanca, pek çok sanatçının da ilgisini çeker. Özellikle 1950 ve 60’larda ressam ve yazarların uğrak yeri olarak ünlenir. Hatta Paul Bowles ve Jane Bowles gibi içlerinden bazıları yaşamının bir kısmını Tanca’da geçirmeyi seçer. Beyaza bürünmüş bu şehir, kimi kitaplarda da kendine yer bulur.
Ancak Tanca’nın belki de en ünlü sakini, 1304 yılında burada doğan Kuzey Afrika’dan Çin’e kadar giderek, seyahatlerini yazıya döken ve geçmişten paha biçilmez bir miras bırakan Büyük Berberi Seyyah İbni Batuta’dır. İbni Batuta, bugün Tanca’da küçük bir türbede son uykusunda.
Tarihi medinası, Kasbah Müzesi, Grand Socco, Tanca denince akla ilk gelen ziyaret noktaları...