Rusya’nın ve belki de dünyanın en hareketli, en renkli şehirlerinden biridir Moskova. Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanır ama bir taraftan da çehresi yeni ve modern binalarla gün be gün değişir.
Moskova gezisinin ilk durağı tartışmasız Kızıl Meydan ve Kremlin’dir. Dünyanın neresinden gelmiş olursanız olun, kim olursanız olun, Rusya’nın kalbinin attığı yer sizi kendine çeker. 13. yy’dan kalma tarihi şehirin bu ünlü meydanı daima kalabalıklarla doludur. Bir tarafında Aziz Vasili Katedrali’nin soğan kubbeli kuleleri ve diğer tarafında Devlet Tarih Müzesi’nin kırmızı renkli etkileyici binası; Kızıl Meydan’dır burası. Meydanda Lenin’in mozolesi yer alır. 1917 Devrimi’nin lideri, tüm dünyayı geri dönülemeyecek şekilde değiştirmiş tarihsel bir figür olan Lenin, burada mumyalanmış olarak kalabalıkların bitmek bilmeyen meraklı bakışları altındadır. Hemen yakınında ünlü Sovyet liderler Stalin ve Brejhnev, Rusya’nın uzaya gönderdiği ilk astronot Yuri Gagarin de yatmaktadır. Kremlin’in belli bölümleri ziyaretçilere açıktır. Diamond Fund adı verilen bölümde, Rusya’nın benzersiz güzellikte ve değerdeki kraliyet mücevherlerini ve değerli taş koleksiyonunu görmek mümkündür.
Moskova semalarına Stalin döneminde yapılmış; o günkü rejimin gücünü anlatmak istercesine birer kale görünümünde “Yedi Kızkardeşler” gökdelenleri hakimdir. Gökyüzü gibi yer altı da bu amaca hizmet edercesine dekore edilmiştir. Moskova metrosunun Komsomolskaya, Novoslobodovskaya, Park Kulturi, Teatralnaya, Kievskaya gibi holleri adeta Sovyet Dönemini hikaye eden bir sergi salonu, müzeye benzer.
Moskova gezisinin olmazsa olmazları arasında bir sanat sokağı olan ve ancak yaya gezilebilen Eski Arbat Caddesi’ni, şehrin en güzel caddelerinden Tverskaya’yı adımlamak sayılabilir. Rusya’nın en büyük şairlerinden birinin adını taşıyan Puşkin Cafe’de tadını çıkararak bir kahve içilmeli, bir gece en güzel giysilerinizi giyerek dünyaca ünlü Bolşoy Tiyatrosu’nda bir temsil izlenmelidir.
Moskova deyince, tarihi Novodevichy manastırı bitişiğinde yer alan mezarlık ziyaret edilmelidir. Heykellerle süslü mezarlık adeta bir açık hava müzesini andırır, zira Rusya’nın en ünlü sanat ve devlet adamlarından bir kısmının mezarları buradadır. Hepsinden önemlisi, burada yatan büyük şairimiz Nâzım Hikmet’e memleketten bir selam yollamaktır.
Rusya’nın Moskova ile beraber en büyük, en hareketli, özel ve görmeye değer şehirlerinden biridir, Saint Petersburg. Neva nehrinin Finlandiya körfezine döküldüğü noktada batılılaşmayı ülkesinin geleceği için esas gören Büyük Petro’nun emriyle ve bizzat harcadığı çabalarla kurulmuştur. Adını kurucusu olan Büyük Petro’dan alır. Şehir ilk kurulduğunda adı Sankt-Peterburg’dur. 1914’de Almanlarla savaş başlayınca bu Almanca isim Petrograd olarak, 1924’te komünist rejim tarafından Leningrad olarak değiştirilir. 1712 ile 1918 arasında Petro’dan sonra gelen son Romanov hanedanı üyesinin tahttan feragat etmesine dek, Rusya’nın başkenti olmuştur, şehir.
Şehri saran kanalları ve kanalları süsleyen köprüleri, Çarlık Rusya’sı mimarisi ile bezeli sokakları, Nevsky Prospect gibi ışıltılı caddeleri ile insanı kısa sürede avucunun içine alır; bu şehre yine gelmek isterim dedirtir insana.
Rusya’nın paha biçilmez hazineleri ile dolu Kışlık Saray’ı Hermitaj buradadır. Hakkıyla gezmek saatlerinizi değil, günlerinizi alacaktır. Büyük Petro’dan itibaren yaşamış hemen bütün Rus İmparator ve İmparatoriçeleri, yıldız şeklinde mimarisi ile hayranlık uyandıran Peter ve Paul Kalesi içindeki katedralde gömülüdür. Kazan ve Saint Isaac katedralleri olağanüstü mimarileri ile dikkat çekicidir.
Şehrin yalnızca merkezi değil, yakın çevresi de görmeye değer pek çok eser barındırır. Büyük Petro tarafından yaptırılan yazlık saray Peterhof, tarihsel değerinin yanı sıra heykeller ve fıskiyelerle bezeli, göz kamaştıran süs havuzu ile de tanınır. Çarların Köyü anlamına gelen Tsarskoye Selo veya Puşkin’de yine hazinelerle bezeli Katerina Sarayı, tüm aile fertlerinin yaşamı bir katliamla sona eren son Rus Çarı II. Nikola ve ailesine yuva olan Alexander Sarayı görmeye değer noktalardır.
Gerçek bir kültür şehri olan Saint Petersburg’da Mariinsky ve Mikhailovsky Tiyatrosu’nu görmek; mümkünse bir gösteri izlemek unutamayacağınız bir deneyim olacaktır.
Saint Petersburg bir kuzey şehri olduğu için yaz aylarında güneşin neredeyse hiç batmadığı zamanlar için kullanılan Beyaz Geceler tanımı, büyük usta Dostoyevsky’nin Beyaz Geceler öyküsünden mi alınmıştır acaba?