“Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...”
Yahya Kemal Beyatlı’nın dizeleriyle canlanıyor gözümüzde, İspanya. İspanya dağları gibi gururla duran flamenko dansçısının, kırmızı peleriniyle ölüme meydan okuyarak arenaya çıkan matadorun ülkesi... Ateşli, heyecanlı ve canlı!
Batı ile Doğu nasıl Türkiye’de İstanbul Boğazı ile bir noktada buluşuyorsa, İspanya da Cebelitarık Boğazı’yla Batı ile Mağrip'in kesiştiği nokta olmuş; farklı kültürlerle, tarihsel zor süreçlerle yoğrularak bugünkü İspanya’ya dönüşmüş.
Tarihi, kültürü, sanatı, mimarisi, doğal güzellikleri, mutfağı, festivalleri, futboldaki başarısıyla hayalleri süsleyen bir ülke!
İspanya’nın kalbi ve başkenti Madrid, ülkenin hemen hemen tam ortasında yer alır. Ekonomi, finans, yönetim, kültür ve sanat merkezidir Madrid ama aynı zamanda İspanya’nın en canlı, en eğlenceli şehirlerinden biridir.
Kurtuba Emiri I. Muhammed, İber yarımadasının yeniden hristiyanlaşması hareketi olan Reconquista hareketine karşı ülkenin ortasında tahkimli bölgeler oluşturmaya başlar. Madrid işte bu bölgelerden biri olarak çıkar tarih sahnesine. 1083 yılında şehrin müslümanlardan geri alınması mümkün olmuştur. Artık Kastilya Krallığı hükmeder Madrid’e. 1561’de Kral II. Felibe, bu kenti başkent yapmaya karar verir. O gün bugündür başkenttir Madrid. İspanya’nın orta noktasında, yüksek konumu ile tüm ülkenin odak noktası gibi durur. Madrid’in ünlü Puerto del Sol Meydanı’nda, Casa de Correos binası önündeki İspanya yol ağının ilk ölçüm noktası kabul edilen Zero kilometer, Madrid’in bu konumunu teyit eder gibidir. Önünde durduğunuzda İspanya’nın merkezinde sayabilirsiniz kendinizi.
Plaza de la Puerto Sol’dan başka pek çok meydan, Plaza Mayor, Plaza de la Villa, Plaza de Santa Ana, görmeye değer manzaralar oluşturur.
Şehrin pek çok önemli mekanı arasında üç görkemli müze ayrı bir öneme sahiptir. Yüzlerce değerli eseri barındıran Museo del Prado, Museo Thyssen-Bornemizsa ve Picasso gibi İspanya’da çağdaş sanatın büyük ustalarının resimlerini barındıran Centro de Arte Reina Sofia (Kraliçe Sofya Sanat Merkezi)...
La Almudena Katedrali, Retiro Parkı, gece yaşamı düşkünleri için Chueca, kitapseverler için Malasaña, Salamanca...
Alışveriş için adres Gran Via. Eğlence ve konaklama için de bu güzel caddeye göz atılabilir.
Bar ve tavernaları, tapas barları, klüpleriyle yalnız gündüz değil gece de yaşayan kenttir Madrid. İspanya’nın başka köşelerini görme imkanınız olmayacaksa kendinize bir flamenko gösterisi armağan edin. Şansınız varsa, gözleriniz ve yüreğiniz dayanabiliyorsa belki bir boğa güreşi izleme fırsatınız da olabilir.
Renkli, hareketli, cıvıl cıvıl bir Akdeniz kenti, Barcelona... İspanya’nın Katalan bölgesinin kalbi ve en kalabalık şehri. Gerçekte Barcelona, yalnız İspanya’nın değil, Avrupa’nın en büyük kentlerinden birini teşkil ediyor. Bir kültür, sanat, mimari, ekonomi, ticaret, ulaşım, medya, moda, turizm, spor, eğlence merkezi olan şehir, dünya üzerinde çok az kentin sahip olabileceği zenginlikte. İspanya’nın en özellikli kenti olma konusunda, tıpkı futbol takımı Barcelona’nın Real Madrid ile ezeli rekabetinde olduğu gibi, başkent Madrid ile rekabet halinde...
Llobregat ve Besòs nehirlerinin Akdeniz’e döküldüğü noktalar arasında kurulu olan şehrin tarihi Romalılardan öncesine Kartaca ve Fenikelilerin bölgeye ulaşmasına dek uzanıyor. Kent, bölgede uzun bir egemenlik dönemi yaşayan büyük Roma İmparatorluğu’nun izlerini bugün de taşıyor.
Adı Barcelona ile özdeşleşmiş büyük bir isim var. Antoni Gaudi, yapımına 1882’de başlanan ve Gaudi’nin 1926’da ölümünden sonra zaman zaman duraklayarak da olsa hala devam eden La Sagrada Familia (Kutsal Aile) kilisesi ile Barcelona semalarına hükmediyor. Barcelona’ya gelip de bu olağanüstü kilise yanında, onun Park Güell, Casa Mila, Casa Batllo, Güell köşkleri gibi diğer büyük eserlerini görmeden, Gaudi’nin mimarlık macerasını adım adım izlemeden kentten ayrılmak büyük bir kayıp olacaktır. Gaudi’nin çağdaşı, mimar Lluís Domènech i Montaner’in eserleri Müzik Sarayı ve San Pau Hastanesi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alır.
Ramblas Caddesi, şehri yakından tanımak isteyenlerin ilk uğrak noktalarındandır. Ramblas, Palaçe de Catalunya’dan kıyıya dek uzanır ve iki önemli merkezi, tarihi binaları ile Barri Gotic ile El Raval’ı birbirinden ayırır. Çağdaş sanat meraklıları, El Raval’da bulunan Çağdaş Sanat Müzesi ile El Ribera’da bulunan Barcelona Picasso Müzesi ziyaretlerinin sonunda dünyadaki en iyi çağdaş sanat müzelerden ikisini görme şansı bulmuş olur.
Montjuï, Eixample, Barceloneta... Şehrin keşfedilecek pek çok yeri...
1992’de bir olimpiyat şehri olan Barcelona, Olympic Port girişinde yer alan, Frank Gehry’nin altın rengi dev balık heykeli ile size bir deniz kentinde olduğunuzu bir kez daha hatırlatır. Plajları, eğlence mekanları, gastronomi kültürü ile Barcelona gezisinin her anında cennetten bir köşede bulunduğunuza henüz ikna olmadıysanız, 40 km. kuzeybatıda yer alan Montserrat Dağı’nı mutlaka ziyaret edin. Eşsiz bir manzara eşliğinde “cennete uzanan basamakları” orada bulacaksınız .
Roma, İslam ve Katolik İspanya tarihinin zengin izlerini taşıyan bir şehir Cordoba. Tarihi şehir merkezi bu nedenle UNESCO Dünya Mirası listesinin bir parçası olmuştur.
Cordoba M.Ö. 2. yy’da Romalıların eline geçer ve Augustus Dönemi’nde yükselerek İmparatorluğun Baetica bölgesinin başkenti olur. Sonrasında Vizigot egemenliğini yaşar. Şehrin Mağrıbilerin eline geçmesiyle 8. yy’dan itibaren yeni bir yükseliş dönemi başlar. İslam Emirliği ve sonra ilan edilen Kurtuba Halifeliği’nin merkezi olur. Şehir o dönemin en görkemli şehirleri Constantinople ve Bağdat’a rakip olmak üzere yüzlerce cami, sayısız saray ve binalarla donanır. Bugün tarihi şehir merkezinin en önemli yapısı görkemli Kurtuba Camii – Mezquita I. Abdurrahman Dönemi’nde 784-86 yıllarında tamamlanır. Cami, Guadalquivir Nehri kıyısında bulunur ve hemen önünde bulunan Roma temelli Puento Romano köprüsü ile karşıda yer alan tarihi kule Torre De Calahorra’ya bağlanır.
1236’da Katoliklerin eline geçen şehirde Mezquita da dönüşüm geçirir ve bu görkemli yapının içinde katedral inşası gerçekleştirilir. Şehir merkezinin bir başka önemli yapısı da güzel bahçeleriyle ünlü, katolik krallara, özellikle de Kral Fernando ve Kraliçe Isabella’ya ev sahipliği yapmış Alcázar (Alcazar de los Reyes Cristianos). Kral ve Kraliçe çıkacağı keşif yolculuğu için para arayan Christoph Colombus’u bu sarayda kabul etmiş. Bir dönem hapishane olarak kullanılan tarihi yapı bugün bir anıt niteliği taşıyor ve büyük ilgi görüyor.
Şehrin tarihi mirası içinde yer alan en önemli yerlerden biri de Medina Azahara veya diğer adıyla Medinatüzzehra arkeolojik alanı.
Cordoba veya Kurtuba Şehri, yalnız burada hüküm sürmüş medeniyetlerin görkemli yapılarıyla değil, aynı zamanda yetiştirdiği Romalı düşünür Seneca, büyük Ortaçağ filozofu İbn Rüşd (Averroes), ünlü Musevi düşünür Maimonides (Musa ibn Meymun) gibi büyük isimlerle de anılıyor.
İspanya’nın sahip olduğu kültürel miras ile göz kamaştıran şehirlerinden biri olan Granada, Türkçe Gırnata olarak da anılır. İspanya’nın güneyinde Andalusia (Endülüs) olarak anılan bölgede Akdeniz’e yakın bir yerde, Darro ve Genil nehirleri arasında kurulmuştur. Kent ile Akdeniz’in mavi suları arasında Sierra Nevada Dağları yer alır.
Şehir kolay kolay rastlanmayacak bir İslam Medeniyeti mirasının yanı sıra önemli Rönesans Dönemi eserleri ile bezenmiştir. Granada, İspanya’nın katolik monarkları Kral II. Ferdinand ve Kraliçe Isabella tarafından, şehirde hüküm süren Nasrid Hanedanı yönetimindeki Ben-i Ahmer Devleti’nden 1492 yılında teslim alınır ve İspanya’da varlığını sürdüren son İslam devleti de böylece tarihe karışır.
Granada’da UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesinde yer alan, olağanüstü süslemeleriyle Elhamra Sarayı ve Alcazaba Kalesi, güzel bahçeleriyle Nasrid Sultanlarının yazlık sarayı Generalife, özgün mimarisiyle Albaicín (Albayzín) Bölgesi şehrin en fazla bilinen ve milyonlar tarafından ziyaret edilen noktaları. Yine İslam eseri olup sonradan kiliseye dönüştürülen San Salvador, San Bartolomé, San José Kiliseleri ve cármen adı verilen bahçeli güzel evler Albaicín’de bulunuyor.
Şehrin bir başka önemli mücevheri Santa María de la Encarnación katedrali. Şehirdeki müslüman hakimiyetine son veren Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella da katedrale ait Capilla Real kraliyet şapelinde son uykularını uyumaktalar.
Granada, Flamenko’nun doğduğu ve unutulmaz İspanyol Şair Federico Garcia Lorca’nın İspanya İç Savaşı’nda hayatını kaybettiği yer...
Faklı medeniyetlerin eserleri ile süslenmiş bu şehir, farklılıkların bir arada var olmasının yarattığı güzelliğin canlı bir kanıtı olarak gelecek yüzyıllara uzanıyor.
İspanya, Avrupa’nın güneybatısında yer alır ve yüzölçümü bakımından en büyük Avrupa ülkelerinden biridir. Ülke topraklarının büyük bölümü İber Yarımadası üzerinde bulunur. İspanya’nın Fransa ile beraber hem Atlas Okyanusu’na, hem Akdeniz’e kıyısı vardır. Kuzey ve kuzeydoğuda Fransa ve Andorra, doğu ve güneydoğuda Akdeniz, Cebelitarık Boğazı yoluyla güneyde Fas, batıda Portekiz, kuzeybatı ve güneybatıda Atlas Okyanusu ile sınırlanmıştır. Ülkenin doğusunda Akdeniz’de yer alan, Balear Adaları’nı oluşturan Mayorka, Minorka, İbiza ve Formentera İspanya topraklarına ait ve turistik niteliği yüksek adalardır. Atlas Okyanusu’nda yer alan Kanarya Adaları da İspanya’ya ait bir diğer takımada grubudur. Kanarya Adaları, İspanya’nın Afrika Kıtası’na dahil olan yegâne toprağı değildir; Ceuta ve Melilla adlı iki özerk İspanyol şehri, Afrika Kıtası üzerinde, Akdeniz kıyısında bulunur ve Fas toprakları ile çevrelenmiştir.
İspanya’nın en uzun nehri Cantabrian Dağları’ndan doğan ve Akdeniz’de denize dökülen Ebro Nehri’dir. İspanya dağlık bir ülkedir; kuzeyinde iki büyük dağ silsilesi bulunur. Bunlar, doğu-batı doğrultusunda kuzey Atlantik kıyılarına paralel uzanan Cantabrian Dağları ile Fransa-İspanya sınırında yer alan Pireneler’dir. Ülkenin başkenti Madrid, İber Yarımadası’nın orta bölgesinde Meseta adı verilen büyük plato üzerinde yer alır. Bu büyük platoyu Central ve Toledo dağları ikiye ayırırken, platonun doğusunda İberya Dağları, güneyde Endülüs bölgesinde ise Sierra Morena dağları yer alır. En önemli ırmaklarından Guadalguivir, güneybatı kıyılarında Atlas Okyanusu’na dökülür. Coğrafi olarak dağlarla ayrılmış olan ülkede kültürel olarak da büyük bir çeşitlilik göze çarpar. Dünyada yaygın şekilde konuşulan İspanyolcanın yanı sıra ülkede Katalanca, Baskca, Galiçyaca, Aragonca gibi yerel diller konuşulur.
İspanya’nın resmi adı İspanya Krallığı’dır ve yönetim şekli parlementer demokrasiye dayalı anayasal monarşidir. Devletin başı İspanya Kralı’dır. Üniter devlet olan ülkenin anakara üzerindeki toprakları on beş otonom bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler, Endülüs, Katalonya, Madrid, Valensiya, Galiçya, Castile ve León, Bask Bölgesi, Kastilya-La-Mancha, Murcia Bölgesi, Aragon, Extremadura, Asturyas, Navarre, Cantabria, La Rioja’dan ibarettir. Kanarya ve Balear Adaları da otonom bölgeler olarak yaşamını sürdürür. Özellikle Bask ve Katalon bölgelerinin, üniter devlet yapısına itirazlarından ve bağımsızlık isteklerinden kaynaklı uzun süreli çatışmalar yaşanmaktadır.
İspanya bir Avrupa Birliği, NATO, Schengen Birliği ülkesidir. Para birimi olarak Euro kullanmaktadır.
İber yarımadasında ele geçirilen fosillerden yarımadada insan varlığının 1.2 milyon yıl öncesine dayandığı ortaya çıkarılmışsa da bilinen ilk insan toplulukları Fenikeliler, Yunanlar, İberyanlar ve Keltler olarak sıralanmaktadır. Tunus’da Kartaca kolonisini kuran Fenikeliler MÖ. 800 gibi erken bir tarihte İspanya’nın güney kıyılarına dek ulaşmayı başarmışlardı. Marsilya’yı kuran denizci Phokaia’lılar da bugünkü Foça’dan hareketle benzer şekilde İspanya’ya ulaşır. Yöreye özgü İberyan kültürü zamanla Kelt kültürüyle de karışır.
Kartaca ile yapılan Pön Savaşları’nın ardından Roma İmparatorluğu, Kartacalılardan temizlediği İber yarımadasının fethini gerçekleştirmeye koyulur. MS. 180’e dek yarımadanın tamamı Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altına girer. Yedi yüzyıl sürecek Roma idaresi kültürel olarak da önemli bir hakimiyet alanı yaratır. Kavimler göçüyle ve Germen kabilelerin imparatorluğa akın etmesiyle zayıflayan Roma İmparatorluğu, İspanya dahil tüm İber yarımadasının Got ve Swabien akınlarına uğramasına engel olamaz ve İmparatorluk gücü burada çözülür. 6. Yy’ın yarısından itibaren Vizigot Krallığı, İspanya’nın büyük bölümünü ele geçirmiştir. Kuzeybatıda Swabien Krallığı kurulmuş; kuzeydoğuda Kantabriya ve Bask bölgeleri ise her ikisine ve Hispanik-Germen arasında gerçekleşen kaynaşmaya direnmeye devam etmiştir. Bu direniş güneyden gelen Müslüman akıncılara karşı da devam edecektir.
Emevilerin İslam Devleti’nin Cebelitarık Boğazı’nı aşarak İspanya fethine girişmesi ve Cordoba başkent olmak üzere Endülüs Emevi Devleti’ni kurması 8. yy başından ortasına dek gerçekleşir. Yeni bir yedi yüz yıllık hakimiyet dönemine girilmiştir ve Endülüs Emevileri kültürel anlamda İspanya üzerinde büyük bir etki yaratır. Cordoba, Seville ve Granada bu etkinin özellikle gözlendiği İspanya şehirleridir.
Bölgeye Hristiyanlığın geri dönmesi için verilen mücadeleyi anlatan Reconquista, müslümanların bölgede var olmaya başlamasının hemen ardından başlasa da tamamlanması müslüman devletinin zayıflayacağı 15. yy’a dek sürecektir. Her ikisi de güçlü katolik krallıklar olan Aragon ve Kastilya hükümdarları Ferdinand ve Isabella’nın 1469’da evliliği, verilen bu mücadelede dönüm noktası teşkil eder. O zamana dek ancak Granada’da varlığını sürdürecek kadar zayıflayan İslam Devleti son direniş noktasını 1492’de kaybeder. Bu iki isim, bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’na ulaşan ve dostça karşılanan yahudilerin, 1492’de İspanya’dan sürülmesi olayına da imza atar. Katolik hükümranlar, İslam döneminde yaşanan inançların özgürce beraber yaşaması ilkesine son vermiş ve hristiyanlaşma baskısını ağır bir şekilde uygulamaya koymuştur.
Aynı yıl, İsabella ve Ferdinand, Cenevizli denizci Kristof Kolomb’un seferlerini destekleyerek, İspanya’nın Amerika’da çok geniş bir alanda kolonileşmesi ve kolonilerden ülkeye altın ve türlü zenginliklerin akmasının yolunu açar. Kolomb’u takip eden acımasız İspanyol fatihler, Francisco Pizarro ve Hernan Cortes, Amerika kıtasında bulunan İnka ve Aztek medeniyetlerini yıkıma uğratır.
İsabella ve 1516’da Ferdinand’ın ölümünün ardından tahta torunları I. Şarl geçer. Şarl, aynı zamanda Avusturya, Hollanda, Almanya, Fransa ve İtalya üzerinde bir kısım topraklara sahip Habsburg hanedanının da varisidir ve 1519’da Kutsal Roma Germen İmparatoru V. Şarl olarak taç giyer. İspanya artık bu büyük krallığın bir parçası haline gelmiştir. Denizlerde ve kolonilerde İspanya hakimiyeti İspanya ile İngiltere arasında önemli bir gerilim unsuru oluşturur. 1588’de İngiliz donanması, İspanya armadasını yenilgiye uğratarak, önemli bir mesafe kaydeder.
1700’lerin başında Habsburg hanedanı tahta yasal varis bırakamadan son bulunca Fransa Kralı XIV. Louis, torunu Philip’i başa getirmek ister ve 13 yıl sürecek bir iç savaş başlar. Savaş sonunda Felibe tahtta kalmaya devam eder; Bourbon hanedanı’nın ilk İspanya hakimi olur. 19.yy, İngiliz Amiral Nelson’un 1805’de İspanya Armadasını yenilgiye uğratmasından başlayarak, İspanya’nın güçten düşüşüne ve yüzyıl sonuna dek kolonilerinin hemen hemen tamamını kaybedişine sahne olur.
Her ne kadar I. Dünya Savaşı’na katılmamışsa da, 20. yy’ın ilk yılları İspanya için iç karışıklar içinde başlar. 1931 yılında İspanya Kralı sürgüne giderken, İspanya’da ikinci cumhuriyet kurulmuştur. 1933 ile 1935 arasında ülke sağ ve sol olarak iki kanada ayrılır. 1936’da Cumhuriyetçilerin bir seçim kazanması ile beraber Faşist general Francisco Franco liderliğinde bir ayaklanma başlar ve 1939’a dek sürecek bir iç savaşın ilk kıvılcımı çakmış olur. Yüzbinlerce insanın ölümü ile noktalanan iç savaşın ardından hakimiyeti ele geçiren Franco’nun faşist diktatörlüğü, İspanya’da 1975’e dek yönetimde kalır. Franco, II. Dünya Savaşı esnasında ülkeyi nötral tutmuşsa da kendisini iç savaş esnasında destekleyen Hitler’e yakın bir çizgi izlemiştir. Franco’nun 1975’de ölümünden sonra, onun işaret ettiği üzere, sürgüne yollanan Alfonso XVIII’ün torunu Juan Carlos, İspanya Kralı olarak taç giyer. Franco’nun selefi tayin edilmesine rağmen Kral, demokrasi yanlısıdır ve ülkeyi başbakan atadığı Adolfo Suarez ile beraber, 1978’de parlamenter demokrasiye taşır.
2014 yılında Kral Juan Carlos I, kraliyet ailesini sarsan bazı skandalların ardından tahtan çekilerek, tahtı oğlu VI. Felibe’ye bırakır. İspanya, demokratik bir ülke olarak yoluna devam etmektedir.
İspanyol kültürünün ana öğelerinden İspanyolca dünyada en yaygın konuşulan diller arasındadır. İspanyolca, yalnız İspanya’da değil, ağırlıklı olarak Orta ve Güney Amerika’da olmak üzere pek çok farklı ülkede birinci dil konumundadır. Ayrıca ikinci dil olarak da en fazla rağbet gören dillerden biridir.
İspanyol kültürünün ve özellikle dilinin, dünya çapında tanınmış en önemli eseri, Miguel de Cervantes’in Don Kişot adlı eseridir. Yanında Sancho Panza adlı uşağı ile yel değirmenlerine karşı savaş veren Mancha’lı Don Kişot figürü, hemen hemen tüm dünya dillerinde anlatımını bulur. İspanyol iç savaşının başında Franco yanlısı ulusalcılar tarafından 38 yaşında katledilen şair ve oyun yazarı Federíco Garcia Lorca, dev edebiyat adamlarından bir diğeridir. Pek çok önemli İspanyol edebiyatçısı arasında José Echegaray, Jacinto Benavente, Juan Ramón Jiménez, Vicente Aleixandre, Camilo José Cela, İspanya’ya Nobel Edebiyat Ödülü kazandırmış isimler olarak öne çıkar.
Resim sanatı konusunda İspanya dev isimlerin eserlerinden oluşan bir mirasın sahibidir. Başta Velázquez olmak üzere 17. yy ressamları Zurbarán, Ribera, Murillo, El Greco İspanya’da sanatın altın çağını temsil eder. Onları 18. yy’da Goya takip eder. Daha çağdaş zamanlara, 20. yy’a gelindiğinde, sanata merak duymayanların dahi günlük yaşamın içinde, şöyle ya da böyle eserlerini tanıma imkanı bulduğu Pablo Picasso, Salvador Dalí, Joan Miró ortaya çıkar. Özellikle kübizm akımının yaratıcılarından Pablo Picasso resim sanatı üzerinde büyük bir etki yaratır. İspanya iç savaşı esnasında, Hitler’in Alman Hava Kuvvetleri’nin Franco’ya bağlı Ulusalcıların talebiyle İspanya’nın Bask bölgesinde yer alan Guernica kasabasını bombalaması üzerine resmettiği ikonik eseri Guernica, bugün Madrid Reina Sofia Ulusal Sanat Merkezi’nde sergilenmektedir.
İspanyol yönetmen ve senarist Luis Buñuel sinema tarihinin en etkili isimlerinden biri olarak tanınır. İspanyol sinemasının uluslarası alanda en fazla tanınan ismi yönetmen Pedro Almodóvar’dır. Hollywood yoluyla birer dünya starı olan Osar ödüllü aktris Penélope Cruz, Antonio Banderas, Javier Bardem, İspanyol sinema sanatçıları arasında adları güncel olarak en çok bilinen kişiliklerdir.
İspanyol kültürünün en önemli öğelerinden biri Flamenko’dur. İspanya’ya özgü bir müzik olarak tanınmasına rağmen Endülüs yöresine has bir şarkı, dans, enstrumantal müzik karışımıdır. Özel kıyafetler içinde, flamenko gitarı ve bazen kastanyetler eşliğinde gerçekleştirilen bu folk dansı, ilgiyle izlenir ve takdir görür. Ancak İspanya’da müzik flamenkodan ibaret değildir; Albeniz, De Falla, Rodrigo, Granados ülkenin yetiştirdiği önemli klasik müzik kompozitörleridir. Placido Domingo, José Iturbi, Julio ve Enrique Iglesias, José Carreras, Montserrat Caballé gibi pek çok müzik insanı İspanya’nın dünya müziğine önemli katkılarda bulunmuş isimleridir.
İspanya’nın kültür ve sanata değer katan isimlerine mimari alanında eşsiz bir isim eşlik eder. Bu isim, olağanüstü tasarım ve hayalgücüyle insanı şaşkınlığa sürükleyen, Barcelona’yı masalsı yapılarıyla süsleyen, dünya mimarlık tarihinin en önemli isimlerinden, dahi mimar Antoni Gaudi’dir. İspanya’nın bu ünlü Katalan mimarının başta La Sagrada Familia olmak üzere kaydadeğer yapıtları, İspanya gezisinde önemli bir yer teşkil eder.
İspanya’nın mimari zenginliği Gaudi ile doruğa ulaşır ama bundan ibaret değildir. Klasik dönemlerde Roma ve İslam medeniyetlerinin hakimiyet alanına giren İspanya’da bu dönemlerin izleri görünür. Roma Dönemi’nden kalma Segovia su kemeri, Mérida; Emevi Devleti’nden geriye kalan ve Arap mimarisinin özelliklerini taşıyan Granada Elhamra Sarayı, Nasrid Sarayı, Mezquita Camii, Alcazaba Kalesi; Burgos, León, Toledo katedralleri gibi görkemli katedraller, saraylar; L'Hemisfèric, Guggenheim Müzesi gibi modern mimarinin gözde örnekleri İspanya’da görülebilecek yüzlerce mimari şaheserin sadece birkaçıdır.
LaLiga, sadece İspanya’da değil, tüm dünyada yakından takip edilen İspanyol futbol ligidir. Barcelona ve Real Madrid, oynanan dünya klasmanında futbol ve aralarındaki rekabetle futbol gündeminin önemli bir bölümünü işgal eder. İspanya futbol alanında milli takım düzeyinde de pek çok başarıya imza atmıştır. Takım sporlarından basketbol ve hentbol çok sevilir. İspanya büyük başarılara imza atmış sporcular yetiştirmiştir. Uzun bir yıldız futbolcu listesinin yanı sıra tenis dalında son yılların popüler ismi Rafael Nadal, NBA’de büyük başarılara imza atmış Pau Gasol, Tour de France’ı defalarca kazanmış, ‘Big Mig’ lakaplı ünlü bisiklet sporcusu Miguel Indurain, Formula 1 pistlerinin başarılı ismi Fernando Alonso İspanya’nın yetiştirdiği büyük sporculardır.
Spor odaklı turizm gezileri için İspanya pek çok dalda doğal ortam ve olanaklar vadediyor. Su sporları, golf, kayak, sörf, hiking, scuba diving, dağ bisikleti İspanya’da yapılabilecek sporlardan birkaçı...
İspanyol ligi LaLiga ve iki futbol takımı Real Madrid ve Barcelona, dillere destan... Tüm futbolseverlerin dikkatle takip ettiği iki takımın rekabeti, milyonlarca dolara alınan dünya starı futbolcular... Tepeden tırnağa beyaz giyindikleri için lakapları Los Blancos (Beyazlar) olan Real Madrid takımı, 1902’de kurulduğundan bu yana başarıdan başarıya koşar. 1899’da kurulmuş büyük rakibi, Barcelona veya mavi bordo renkleriyle Barça da Real Madrid gibi yalnız LaLiga’da değil, uluslararası alanda defalarca başarı kazanmış bir klüp... Real Madrid’de top koşturmuş Alfredo di Stefano, Ferenc Puskás, Zinedine Zidane, David Beckham, Kaká, Ronaldo, Figo, Hierro, Raul Gonzales ve efsanevi Cristiano Ronaldo; Barcelona’ya damgasını vurmuş Johan Cruyff, Ronaldinho, Samuel Eto, Xavi, Diego Maradona, Puyol, Iniesta, Rivaldo, Pique, Neymar ve nihayet Lionel Messi gibi isimler İspanya’nın dünya futbol gündeminden neden asla düşmediğini en kısa yoldan anlatır. El Clásico olarak tabir edilen iki takım arasındaki maçlar, yalnız birer futbol maçı değil; Madrid’in dahil olduğu Kastilya Bölgesi ile Barcelona’nın Katalonya Bölgesi arasında süren kültürel, tarihi ve ekonomik çekişmenin de bir öğesidir.
Dağlık bir bölgede bulunan İspanya, hiking meraklıları için başta Pireneler’de olmak üzere pek çok farklı rotaya sahiptir. Rotalar günü birlik olabildiği gibi günlerce sürecek rotalar da mevcuttur. Pireneler’den başlayan rotalardan bir nevi hac niteliği taşıyan Camino de Santiago özel bir rotadır. Camino kelimesi yol anlamına gelir ve bu yola çıkanlar kuzey İspanya boyunca yaklaşık 800 km yürüyerek, Atlantik kıyısında yer alan Galiçya’nın Santiago de Compostela şehrine ulaşır. Aziz Yakup’un burada bulunan katedralde gömülü olduğuna inanılır Bu yol 9. yy’dan bu yana hacılar tarafından katedilmektedir. Camino de Santiago, farklı patikalardan yürünebilir ama en bilinen rota, Fransa’dan başlayan Camino de Francés’dir. Her ne kadar kutsal bir yol olsa da bu yolu katetmek isteyen her türden insanın kabul gördüğü Camino de Santiago üzerinde, yürüyenlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere konaklama imkanları mevcuttur.
Bir başka önemli hiking rotası, Picos de Europa Milli Parkı’dır. Bir patika ağına sahip olan parkta birkaç saatlik yürüyüş rotalarından, uzun yürüyüşlere ve hatta dağ yürüyüşü konusunda eğitimlilere özgü rotalara dek farklı seviyelere hitap eden rotalar mevcuttur. Hangi tür rota tercih edilirse edilsin, ziyaretçiler güzel doğa manzaraları ile karşılaşacağından emin olabilir.
La Alpujarra rotası, İspanya’nın güneyinde Andalusia (Endülüs) veya Granada olarak anılan bölgede, Sierra Nevada dağının eteklerinden Akdeniz kıyılarına inerek, Granada ile Almeria arasında katedilir.Kayak için en önemli adres, Pireneler... Aragón’da Formigal ve Candanchú; Katalonya’da La Molina önemli kayak merkezleridir. Pireneler’de bulunan en iyi kayak merkezi Baqueira-Beret olarak kaydedilmektedir. Pireneler dışında, İspanya güneyinde Sierra Nevada’da kayak tesisleri mevcuttur ve pistleri özellikle yeni başlayanlar için uygundur.
Bir taraftan Atlantik Okyanusu, diğer yandan Akdeniz ile çevrelenmiş olan İspanya mutfak kültürünün ana malzemesini deniz ürünleri oluşturur. Dünyada en fazla deniz ürünü tüketilen ülkelerden biridir, İspanya. Bölgeden bölgeye değişen farklı lezzetleri ile İspanya, dünya üzerinde midesine düşkünleri mutlu edecek noktalardan biridir. İspanya’ya özgü tatlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır:
Ana maddesi, müslüman kültürünün İspanya’ya hediye ettiği pirinç olan ve özellikle Valenciya yöresine ait bir yemek kabul edilen paella adını, içinde yapıldığı çift kulplu, geniş ve yayvan tava, paellera’dan alır. Tavuk, tavşan, domuz eti parçaları veya deniz ürünleri tavada soğan, sarımsak ve zeytin yağı ile sotelenir. Sebze veya fasulye de katılabilir. Bu karışıma safran, su ve pirinç eklenerek pilav pişirilir gibi pişirilir. Paella, lezzetiyle İspanya’nın canlı turizm sektörüne hizmet eden yemeklerin başında gelir.
Sıcak veya soğuk servis edilebilen, yüzlerce farklı formu bulunan, İspanya’da bölgeden bölgeye farklılık gösteren ve bir kısmı orijinal İspanyol yemeklerinin minyatür versiyonları olan tapaları, Türk kültüründe içkiye eşlik eden mezelere benzetmek mümkündür. Sosyalleşmenin lezzet katılmış yolu tapas barlar, tüm dünyada popülarite kazanmıştır.
Adı Barcelona ile birlikte anılan dahi Katalan mimar Gaudi, 1852’de İspanya’nın Reus şehrinde doğar. Babası bir bakırcı ustası olan Gaudi, mütevazi kökenlere sahiptir. Genç yaşında romatizmal bazı problemler dahil sağlık sorunları yaşadığı bilinir. Koyu bir katolik ve vejeteryan olması nedeniyle uzun oruçlar tutar ve bu durum sağlığını zayıflatır. Yine küçük yaşlardan itibaren doğaya ilgi duyar. 1868’de Barcelona’ya taşınan Gaudi, buradaki Mimarlık Teknik Yüksek Okulu’ndan 1878’de mezun olur. Okuldaki notlarının bir çoğu gelecekteki yüksek başarısının izlerini taşımaktan uzak ama yeterlidir. Diplomasını imzalayan Elies Rogent’in “Bu dereceyi bir dahi veya deliye veriyoruz. Hangisi zaman gösterecek.” dediği bilinir. Endüstri ile uğraşan ve aynı zamanda dostu olan Eusebi Güell’den çalışmaları konusunda destek görür.
1883 tarihinden itibaren, ömrünün sonuna dek üzerinde çalışacağı La Sagrada Familia (Kutsal Aile) katedralinin yapımını üstlenir. Hiç evlenmeyen ve 1912’den itibaren yakınlarının çoğunu kaybeden Gaudi, kendini katedral üzerinde çalışmaya adar.
1926 yılının Haziran ayında, yürüyüş yaptığı esnada kendisine bir tramvay çarpar. Ömrünün son yıllarında dış görünümüne dikkat etmez olmuştur. Bu nedenle başına gelen trajik kaza esnasında kim olduğu anlaşılamaz; adeta dilenci görünümündeki büyük ustaya yardım eli uzaması gecikir. Gördüğü medikal destek olumlu bir sonuç vermez ve kazanın ardından üç gün geçtikten sonra hayatını kaybeder.
Ömrünü üzerinde çalışırken tamamladığı görkemli katedrale gömülür.
Barcelona’da yükselen ve şehrin simgesi haline gelmiş olan bu anıtsal kilise, Gaudi’nin hristiyan dinine duyduğu derin bağlılığın da en büyük göstergesi. Gaudi ‘nin ölümüyle yarım kalan katedralin 130 yılı aşkın süredir yapımı sürüyor ve dolayısıyla bitmeyen kilise olarak da adlandırılıyor. Yapımı devam ederken restorasyon görmüş bir yapı La Sagrada Familia. Yapımına 1882’de başlanan kilisenin sorumluluğunu Gaudi, 1883 yılında üstlenir ve 1926’da ölümüne dek üzerinde çalışmaya devam eder. Hayatının son yıllarını bütünüyle kilisenin yapımına adamıştır.
Kilise üç ayrı cephe görüntüsüne sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Passion, Nativity ve Glory adı verilen cephelerden Glory’nin yapımı hala devam etmektedir. Gaudi, kiliseyi 13000 kişiye hizmet verecek ve 12 tanesi havarileri, dört tanesi evanjelistleri yani dört İncil yazarını, biri Bakire Meryem’i, biri İsa Mesih’i simgeleyen 18 kulesi olacak şekilde tasarlamıştı. Bugüne kadar kulelerden sekiz tanesi tamamlanmıştır. Gaudi’nin ölümünün ardından kilisenin yapımı Domènec Sugrañes tarafından üstlenilir. Defalarca yapımı durur ve yeniden başlar. 1936’da iç savaş sırasında çıkan yangında Gaudi’nin orijinal planları yandığı için kilisenin yapımı bugün, bilgisayar destekli olarak; sanatçı ve mimarların devam etmek ve olduğu gibi bırakmak konusunda hala devam eden tartışmaları arasında sürmektedir.
Modern mimarinin çok ötesinde bu özel yapı, milyonların ziyaretine ve hayranlığına mazhar olur. İç tasarımı da dışı gibi büyüleyici olan, üzerinde kitaplar yazılan kilise Barselona’da tekrar tekrar ziyaret edilecek; yalnız gündüz değil gece de görülmesi gereken en önemli insanlık anıtlarından biridir.
Gaudi’nin baş yapıtlarından ve UNESCO Dünya Mirası listesine girmiş eserlerden biridir. Gaudi, Park Güell’i Kont Eusebi Güell’in isteği üzerine bir konut projesi için tasarlar. Konut projesi pek de başarılı olmaz ama o çerçevede satılan üç evden birini Gaudi kendisi satın almış ve 1906’dan itibaren orada oturmuştur. Bu bina bugün Gaudi müzesi olarak hizmet verir. Öte yandan Park Güell’i 1920’lerde, kamunun kullanımına açmak üzere şehir yönetimi satın almıştır.
Ana girişte Sala Hipóstala’ya çıkan merdiven üzerinde bulunan ejderha veya kertenkele figürü, masal evi görünümündeki iki küçük giriş binası, ana teras üzerinde bulunan ve özel bir teknikle, bir çeşit seramik mozaiği (trencadis) ile süslenmiş yılan şeklinde bank, Park Güell’in en dikkat çeken özellikleridir ama meraklıları için keşfedilecekler bundan ibaret değildir. Gaudi, burada tepeden inen yağmur sularını süzen özel bir drenaj yöntemi ve suların toplandığı bir yer altı sarnıcı da tasarlamıştır.
Renk ve biçimin Gaudi’nin hayalgücüyle nasıl büyüleyici şekle büründüğünü görmek isteyenlerin en önemli ziyaret noktalarından biridir Park Güell. Her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilir.
Passeig de Gràcia üzerinde ve caddenin yaklaşık orta noktasında yer alan, Gaudi’nin en fazla bilinen çalışmalarından biri, bir başyapıttır, Casa Batlló. Batlló ailesi, 1877’de yapılan evi satın aldıktan sonra Gaudi’den başka evlere benzemeyen bir ev tasarlamasını isterler ve onu yaratıcılık konusunda sınırlandırmazlar. Evi renove eden Gaudi, bugünkü olağanüstü formunu yaratır. Balkonların ve ön cephedeki sütunların kemiksi görüntüsü, evin yerel halk tarafından kemik evi olarak anılmasına da neden olur. Evin çatısı son derece ilginç bir tasarımla bir ejderhanın sırtı gibi görünür ve bacalar da Gaudi’nin hayalgücünü yansıtan renk ve biçimlere sahiptir.
İspanya’da pek çok şehirde hareketli bir gece yaşamı mevcuttur. Güzel restoranlar, tapas barlar, diskolar, sokak masaları ile terraza barlar, müzik ve tiyatrolar, canlı müzik, gecelere güzel başlamanın ve güzel devam etmenin yollarından bir kısmıdır.
Madrid ve Barcelona sabahlara dek eğlence mekanlarına ulaşılabilecek, seçeneklerin bol olduğu kentlerdir. Valensiya’da Barrio del Carmen ve Russafa bölgeleri bar, cafe ve klüpleriyle İspanya gecelerine renk katar.
Tüm yıl boyunca devam eden festivaller ve sanat aktiviteleri sayesinde İspanya’da, “bugün ne yapsak?” sorusuna cevap bulmak hiç de zor değildir.