“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganının doğduğu ülke, Fransa. Dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip olan Fransa’nın gücü; eğitim, kültür, sanat, tarihle harmanlanmış çağdaş bir yaşam sürmesinden kaynaklanıyor. Yılda 82 milyon turist bu renkli ülkeyi ziyaret etmenin keyfini sürüyor.
Fransa’nın, özellikle de aşıklar şehri olarak bilinen Paris’in tüm zamanların en çok tercih edilen tatil ve gezi istikametlerinden biri olması tesadüf değil. Damak tadından, ekstrem sporlara, romantizmden modaya, renkli bir doğadan tarihe, sanata her konuda meraklısına zengin kapılarını açan ülke ...
Eyfel Kulesi, Seine Nehri kıyıları, Fransız şatoları, üzüm bağları, şirin köyler, dünyaca ünlü Akdeniz kentleri, Prieneler ve Alplerin muhteşem doğası, lavanta tarlaları, şarap ve şansonlar, Düşünen Adam Heykeli, Louvre Sarayı, Mona Lisa ...
Sayarken boğazınız kuruduysa bir Fransız Kafe’sinde mola zamanı!
Yeryüzünde hemen herkesin birkaç gün dahi olsa vakit geçirmeye can attığı, dünyanın en fantastik şehirlerinden birine hoşgeldiniz! Kuşkusuz Paris, her çağda güzel, ilham verici bir kent. Yalnızca sokaklarında dolaşmak, güzel cafelerinde oturup etrafı seyretmek bile yeter Paris’e aşık olmanız için.
Aşıklar Kenti diye anılan bu kent, önce görenlerini aşık eder kendisine. Paris’in ve Fransa’nın simgesi Eyfel Kulesi, Notre-Dame Katedrali, Paris’i ikiye bölen Seine Nehri ve her biri şehrin başka bir hikayesini anlatan köprüleri, Louvre Sarayı, Montmartre, Arc de Triomphe (Zafer Takı) ve Champs-Élysées. Bir çırpıda sayılabilecek pek çok güzel nokta, Paris’e ilk kez gelenler için sadece kısa bir liste... Kendini alamayıp defalarca gelenler içinse keşfedilecek daha pek çok müze, park, tarihi yapı, alışveriş alanı, gece kulübü, var. Paris yalnız şehir merkezi ile değil Versaillies (Versay Sarayı), Disneyland Eğlence Parkı, Chantilly gibi yakın çevresi ile son derece ilgi çekici ...
Atlantik Okyanusu ile Fransa’nın üzüm ve şarap diyarı arasında, Garonne Nehri üzerindeki olağanüstü şehir Bordeaux (Bordo okunur) ... Bordeaux, muazzam şarabı ile özdeşleşmiş ve bir marka şehir olmuştur. Fransa’nın Nouvelle Aquitaine (Yeni Akitanya) bölgesinin başkentidir.
Tarihi yapıları, müze ve anıtları ile UNESCO Dünya Mirası listesine kent kimliği ile katılmıştır. Borsa Meydanı ve Sarayı (Palais de Bourse) ile hemen önünde yer alan dünyanın en büyük su aynası Miroir d’Eau (Miruar do okunur) şehirde ilk görülmesi gereken yerlerden... Burada pek çok yaz aktivitesine de tanık olmak mümkün.
Şehrin tarih kokan sokaklarında dolaştıktan sonra mutlaka civarda, örneğin St. Emilion’da, şarap tadım turlarına katılmalı. Ancak turlara katılmadan önce şehirde yapılması gereken bir şey var. Çağdaş mimarinin en gözalıcı eserlerinden biri olan Şarap Müzesi (La Cité du Vin) ziyareti ve Bordeaux’nun şarap üretimi ve ticareti macerasını sihirli bir atmosferde görerek öğrenmek...
Bordeaux damak tadına yalnızca nefis şarabıyla değil, leziz yemekleri ile de hitap ediyor.
Fransa’nın güneydoğusunda, Rhône ve Saône ırmaklarının birleştiği noktada kurulu, Fransa’nın en büyük şehirlerinden biri ve Auvergne-Rhône-Alpes bölgesinin başkentidir. Şehrin geçmişi MS. 1. Yy’da Roma İmparatorluğu’na dayanır.
Bir Roma kolonisi olarak doğan bu kent, zaman içinde Fransa’nın üretim merkezlerinden biri halini alır. 16 yy’a dek bir basım merkezi, 17. yy’a dek Avrupa’da ipek üretiminin en önemli merkezlerinden biri olur. Şehrin gelişiminin öyküsünü, Lyon’un Gallo-Roman medeniyeti müzesinden basım müzesine çeşitli müzelerinde detayları ile görmek mümkündür.
Midesine düşkünlerin Lyon’un Fransa’nın gastronomi merkezi olduğunu bilmesinde yarar var. Bouchon adı verilen yerel restoranlar yeme-içme kültürü için Lyon’a gidenlerin yapılacaklar listesinde ilk sıralarda... Yeme içme demişken Lyon’un Beaujolais’si bir şarap üretim diyarı.
Bazı aylarda tatil planı yapmak adet olmamıştır ama Lyon’a gelecekseniz Aralık’ta geliniz. Lyon Işık Festivali’nin yapıldığı Aralık ayında şehir dört günlük bir renk, ışık cümbüşüne sahne olur. Duvarlar ve pencereler rengarenk cana gelir, masalsı bir dünyanın kapıları açılır.
Fransa’nın Akdeniz kıyısında, Fransız Rivierası’nın batısında yer alır, Marsilya. Provence-Alpes-Côte d'Azur olarak anılan Fransız bölgesinin başşehridir. Akdeniz’in en büyük liman kentlerinden biri olan bu şehir MÖ. 600’lerde Yunan kolonileri tarafından kurulur. Rivayete göre şehri usta denizciler olan Phokaialılar, bugünkü Foça’dan hareketle teknelerle ulaşarak kurarlar. Modern bir metropol olan günümüzün Marsilya’sında, Le Panier civarı şehre antik yerleşimin olduğu yer olarak belirtilir. Yüzyıllardır şehrin denizle ilişkisini belirleyen Eski Liman, aynı zamanda en renkli köşelerinden biri. Köklü bir tarihe sahip olan kent, Fransız Devrimini savunmak üzere Paris’e doğru yola koyulan gönüllü Marsilyalıların, yolda söylediği marş, “La Marseillaise”, Fransa’nın milli marşı haline gelir.
2013 yılında Avrupa Kültür Başkenti olan şehir, sanat ve tarihseverleri mutlu edecek tarihi yapılar, müzeler ve sanat merkezlerine, yanı sıra Calanques Milli Parkı gibi olağanüstü bir doğal güzelliğe sahiptir.
Monte Kristo Kontu’nun hikayesini bilmeyen var mıdır? Alexander Dumas’ın bu harika kitabını okumayanlar mutlaka bir filmde tanımıştır bu kahramanı. Marsilya gezisine biraz gizem katmak isteyenler, Eski Liman’dan kalkan gemilerle kısa bir yolculuğun ardından bir adada bulunan İf Şatosu’nu ziyaret edebilir. Monte Kristo Kontu’nun hikayesinde haksız bir şekilde gönderildiği hapishane işte buradadır.
Şehre gelenler Marsilya’nın bol kalorili ünlü balık çorbası Bouillabaisse’i (buyyabes okunur.) de mutlaka tatmalı!
Fransa’nın güney kıyılarında, Fransız Rivierası olarak anılan bölgede yer alan, pırıl pırıl bir Akdeniz kenti ve bir turizm cennetidir, Nice. Nice’in Cannes, Saint Tropes, Antibes, Monaco ve Menton’la beraber yer aldığı bu güzel kıyılar, mavi kıyılar anlamında, Côte d’Azur olarak da anılır.
Nice’i keşfetmeye; İtalyan sokaklarını andıran dar sokakları, sokak pazarları, özellikle de rengarenk çiçek pazarı, restoranları, pub ve klüpleri ile Eski Nice’ten başlayanlar asla hayal kırıklığına uğramayacaklar.
Sahilde, 19. yy’da Nice’i mesken tutan İngilizlerin yaptırdığı, kilometrelerce uzanan İngiliz Kaldırımı (Promenade des Anglais) Nice denince kuşkusuz akla ilk gelen manzaralardan birini oluşturuyor. Yürüyüş yolunun hemen altında Nice’in çakıllı plajları ve yol üzerinde paten kayanlardan yürüyüş yapanlara manzaranın ve şehrin tadını çıkaranlar! Şehrin iki büyük casinosu da bu civarda yer alıyor.
Bu şehir aynı zamanda bir sanat şehri. Matisse ve Chagall gibi modern resim sanatının büyük ustalarının eserlerini burada görmek mümkün. Başta Chagall müzesi olmak üzere şehir müzeleri sanatseverleri çok mutlu edecektir. Nice, New Orleans gibi bir jaza gönül vermiş bir kent. Her yıl temmuz ayında düzenlenen Jaz Festivali dünyadaki ilk Jaz Festivali olma niteliğine sahip. Şubat ayında yapılan Nice Karnavalı ise tam bir görsel şölen. Karnaval sırasında gerçekleştirilen ünlü Çiçek Savaşı için binlerce çiçek kullanılıyor.
Nice’te spordan sanata, mimariden eğlenceye her türlü ilgi alanı için daha nice zenginlik var!