Roma’dan bu yana ayakta kalmış 2000 yıllık tarihi bir kentte, modern yaşamın zirvesini görmek mümkün olabilir mi? Evet olabilir, eğer bahsettiğimiz yer Londra ise ...
Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir, Londra. Aynı zamanda en fazla ziyaret edilen, edilmesi planlanan şehirlerden... İngiltere’nin başkenti, milyonluk bir metropol, pek çok farklı kültürün bir arada yaşadığı kozmopolit kent, kültür sanat ekonomide bir dünya merkezi ...
Seyahat planınıza kendinizi Londra’da hayal ederek başlayın. Belki yağmurlu bir günde bu büyüleyici şehirdesiniz. Biliyorsunuz, bugün gezecek çok yeriniz, yapacak çok şeyiniz var, günün heyecanı sarıyor içinizi. Yanınızdan iki katlı bir kırmızı otobüs geçiyor, adeta “Londra’dasın” diyor, gülümsetiyor sizi... Yorulmaya hazır olun. Tarihi Trafalgar Meydanı, ilk durağınız. Nelson sütunu üzerinden Amiral Nelson, hala zaferini anlatıyor tüm dünyaya. St. James Parkı ve Sarayı, parlamenter demokrasinin simgesi Big Ben ve Parlamanto Binası Westminister Şatosu, Westminister Katedrali, Kraliçe’nin yaşadığı Buckingham Sarayı, Downing Street 10 Numara, Kensington Bahçeleri, Kensington Sarayı – Kate ve William orada mı acaba? – Hyde Park mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Thames’i doğuya, aktığı yöne doğru takip ederseniz, bir süre sonra Tower Bridge çıkacak karşınıza. Görür görmez tanıyacaksınız, Londra’nın simgelerinden, defalarca resmini görmüşsünüz. Köprünün bir ucunda Tower of London var. Dünyanın en eski ve en gizemli kale-şatolarından biri.
Daha St. Paul Katedralini görmediniz. Zengin koleksiyonuyla British Museum’u veya Tate Modern’i, kitapseverseniz Britanya Kütüphanesini, bütün şehri ayaklarınızın altına seren London Eye’a gitmediniz. Akşam eğlence için SoHo’ya gitmeli, alışveriş için Mayfair’e uğramalı. Sembolik Sıfır meridyenini görmek için Greenwich’e gitmek şart. Belki trene atlayıp Windsor Sarayı’na...
Hepsini bir günde yapmak mümkün değil mi? O halde şimdi, hayalinizi gerçeğe dönüştürecek bir plan yapmanın zamanı!
Edinburgh, İskoçya’nın yüzlerce yıllık başkenti, Birleşik Krallık içinde en fazla ziyaret edilen şehirlerden biri, bir masal kent...
Kent her köşesi ile size hikayesini anlatır. Yemyeşil bahçeler, sivri kuleleri göğü delen görkemli binalar, taş döşeli romantik sokaklar, her biri bir kitabın resimli sayfaları gibi görünür. İşte bu masalsı niteliğinden midir bilinmez; bu kent pek çok edebiyatçıya ya yuva, ya ilham kaynağı olmuştur. Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle, Doktor Jeykll ve Mister Hyde’ın yaratıcısı Robert Louise Stevenson, Harry Potter’a hayat veren JK Rowling, Peter Pan’in yazarı JM Barrie, bu şehre yolu düşmüş ve bize unutulmaz hikayeler anlatmış isimlerden birkaçıdır. 2004’te UNESCO tarafından ilk Edebiyat Şehri olduysa Edinburgh, sonuna kadar bu ünvanı hakederek olmuştur.
Bu kent sadece edebiyatın değil, eğitimin, sanatın ve bilimin, felsefenin alabildiğine geliştiği; bu niteliği ile “Kuzeyin Atinası” olarak anılan kenttir.
Görkemli görünüşü ve manzarası ile Edinburgh Kalesi, Calton Tepesi, Edinburgh Kraliyet Sarayı Holyroodhouse, Prens Caddesi Bahçeleri ve Scott Anıtı, Ulusal Müze, Victoria Caddesi, kentin pek çok görmeye değer noktasından oluşan kısa bir liste...
Kilt adı verilen özel etekleriyle gayda çalan güleryüzlü İskoçlar ve İskoçya’nın ulusal içeceği Skoç Viski...
Artık ne zaman gayda sesi duysanız, rüzgâr kulağınıza çok uzaklardan, Edinburgh’a yüksekten bakan bir tepeden bir selam fısıldıyor zannedeceksiniz!
Beatles ve Futbol, burası Liverpool... Liverpool, Mersey Nehri’nin denize döküldüğü noktada, nehrin doğusunda kurulmuş tarihi bir liman şehri.
Dünyanın belki de en başarılı müzik grubu olan Beatles, 1960’larda kurdukları gruplarıyla yeryüzünde öylesine büyük bir etki yaratır ki dağılmalarının üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen Liverpool’un bugününe damga vurmaya devam eder.
Doğdukları, gençliklerini geçirdikleri, ilk şarkılarını söyledikleri ve şöhretin basamaklarını tırmanmaya başladıkları şehri gezerken kulağınızda Beatles’ın müziği... Beatles Story Müzesi’ndeyiz: “Let it Be”, “Yesterday”, “Penny Lane”, “In my Life”... Beatles hayranları, John Lennon ve Paul McCartney’in çocukluklarını geçirdikleri evleri ziyaret edebilir, Penny Lane üzerinde ayak izlerini takip edebilir.
Şehrin Pear Head (İskelebaşı) denen bölümünde dünya mirası listesinde yer alan üç güzel tarihi bina bulunur; Saat Kulesi ile Royal Liver binası, Cunard Binası ve Port of Liverpool binası. Albert Dock, İngiltere’nin en büyük Anglikan kilise binası olan Katedral, Walker Art Galeri veya Tate Liverpool, Liverpool Müzesi şehrin en güzel ve ilginç noktalarından birkaçı... Bir vakitler Yeni Dünya’ya göçmen taşıyan gemilerin kalktığı bir liman olan Liverpool, aynı zamanda köle ticaretinin köşe taşlarından biri olmuş. International Slavery Museum şehrin bu karanlık zamanlarına ışık tutuyor.
Beatles ile başlayan gezimizi futbolla bitirelim. Premier Ligin iki güçlü takımı Liverpool ve Everton, bu şehri görünmeyen bir çizgiyle ikiye ayırıyor olmalı... Liverpool diyen futbolseverler Anfield Stadyumu’nu, Everton’cılar Goodisan Park Stadyumu’nu ziyaret etmeyi unutmasınlar.
Manchester United ve Manchester City futbol takımlarını 7’den 70’e her futbol meraklısı bilir. Bu takımların doğum yeri olan Manchester Kenti ve onun yaşam öyküsü de tıpkı bu yıldız takımlar gibi ilginçtir ve büyük başarıların yanı sıra zorluklarla doludur.
Bugün İngiltere’nin en büyük metropollerinden birinin kalbinde yer alır, eski Manchester. Kentin, İngiltere’nin ve dünyanın kaderi Manchester’ın içinde bulunduğu Lancashire Bölgesi’nde bir iplik çarkının Richard Arkwright tarafından keşfedilmesiyle değişir. Bu çarkın keşfi, Endüstri Devrimi’nin doğuşu anlamına gelir ve Manchester bu devrimin lokomotif şehirlerinden biri olur. Öyle ki pamuklu dokuma üretiminde geldiği noktada Cottonopolis yani Pamuk(lu) Şehri olarak anılmaya başlar. Endüstrinin gelişimi ile nüfus artışı, demiryolu ulaşımı, elektrik tesisatı, telefon hizmetleri gibi pek çok gelişmeye erkenden sahip olur. Yalnız bu kadar da değil, üretilen malların taşınması için başta Bridgewater kanalı olmak üzere, açılan kanallarla açık denize, Liverpool’a ve pek çok başka yere bağlanır. Zamanla bu tekstil kenti niteliğinden büyük oranda uzaklaşır.
Bugünün modern Manchester Kenti, İngiltere’nin en çok ziyaret alan şehirlerinden biridir. Manchester Katedrali, Town Hall, Merkez Kütüphane gibi tarihi yapıları; Lowry Müzesi, Manchester Art Gallery gibi sanat merkezleri; Manchester Müzesi, Bilim ve Endüstri Müzesi, Imperial War Museum, North Savaş Müzesi gibi büyük ve ilgi çekici müzeleriyle Manchester kültürel gezi yapmayı sevenlere pek çok seçenek sunuyor.
Manchester City stadyumu ve Old Trafford, Ulusal Futbol Müzesiyle beraber futbola gönül verenlerin rotası ...
70 tane Güney Asya ve Orta Doğu restoranı için Curry Mile...
Alışveriş için Northern Quarter, vintage sevenler için bir cennet. Aynı bölgede Manchaster Craft and Desing Center da mutlaka görülmeli. King Street ve Market Street alışverişin diğer adresleri...
Dünya tarihinde önemli bir yeri olan bu kent her bakımdan görmeye değer!
Eton Koleji, İngiltere’nin en prestijli ve eski okullarından biri. 1441’den bu yana yaşayan ve yıllarca yüksek sınıftan İngilizlere hizmet veren bu okula girmek için artık daha çok zorlu sınav sisteminden geçebiliyor olmak gerekiyor. Okula hala sadece erkekler kabul ediliyor ve okuyan gençlerin formal şekilde giyinmesi geleneği devam ediyor. Pek çok ünlü devlet adamı, lider, kraliyet mensubu ve bilim adamı yetiştiren bu okul Windsor Şatosu’na çok yakındır ve her ikisi Thames Nehri’nin iki yakasında yer alır. Prens William ve Prens Harry de bu okuldan mezun olmuştur. Bu biraz da masalsı görünen okulu ziyaret etmek mümkün ama ancak online olarak yer ayırtarak ve Cuma öğleden sonra 2.00 ve 4.00 arasında, altı kişilik küçük gruplar halinde gezilebiliyor. Kolejde bulunan 16 000’den fazla örnekle muhteşem bir koleksiyona sahip Doğa Tarihi Müzesi de Pazar öğleden sonraları 2.5-5 arasında gezilebilir.