Çok kültürlü, renkli, canlı, ışıltılı, kozmopolit ve özgür kent Berlin, 1871’den bu yana Almanya’nın kalbi ve başkenti ...
Neşeli ve kaygısız görünen bu güzel kent, büyük yıkımlar ve acılar görmüş. Bir kent düşünün ki savaş ve bombardımanlarla harabeye dönmüş. Bir gün Soğuk Savaş’ın acımasız Berlin Duvarı ile ikiye bölünmüş şehir; bildik sokaklar, yüzler, mekanlar, dostlar diğer tarafta kalmış. Ancak yanan yıkılanlar, parçalananlar bir araya gelmiş, nihayetinde duvar yıkılıp şehir tekrar bir puzzle gibi tek parçaya dönüşmüş.
Berlind’de Mitte – Tarihi Şehir Merkezi – şehrin ruhunu size anlatıyor. Alexanderplatz’dan başlayan gezi, Brandenburg Kapısı’na doğru uzanırken Berlin’deki çok önemli noktaları gözlerinizle görmüş oluyorsunuz. Berlin Katedrali, şehrin merkezinde kıvrılarak akan Spree Nehri’nin kendisi ve kolunun çepeçevre sararak bir ada görünümü yarattığı alanda kurulu, beş muhteşem müzenin bulunduğu Müze adası Museumsinsel... Tarihi binasının üzerine inşa edilmiş pırıl pırıl parlayan modern, camdan şeffaf kubbesiyle Parlamento Binası Reichtag... 2711 beton sütunun yan yana gelmesi ile yaşanan acıların büyüklüğünü yüzünüze vuran Soykırım Anıtı Holocaust Memorial... Savaşın izlerini hala üzerinde taşıyan; hatırlansın diye restore edilmeyen eski Kaiser Wilhelm Kilisesi ve hemen yanıbaşında şehrin hikayesini anlatırcasına modern mimarisi ile şaşırtan yeni kilise...
Artık sanatçılara tuval olan veya bir graffiti nesnesi haline gelen Berlin Duvarı’nin izleri...
Renkli yaşam tarzının yarattığı neşe ile hüzün bir arada Berlin’de!
Kuzey Ren - Vestfalya Eyaleti'nin başkenti Düsseldorf, Almanya'nın moda başkenti olarak tanınır. Aynı zamanda türlü sanat etkinlikleriyle önemli bir sanat merkezidir. Almanya'nın önemli endüstriyel merkezi Ruhr Bölgesi'nin hemen güneyinde yer alan şehir, ekonomi ve fuar kenti olarak da kendini gösterir.
Düsseldorf'un tarihi merkezi olan eski şehir, Altstadt; mimarisi, müzeleri, alışveriş mekanları, gece hayatını sevenlerin rağbet edeceği pub, bar ve klüpleri ile şehrin en canlı ve en sevilen noktalarından biridir. Şehre adını veren küçük Düssel Nehri de Eski Şehir'de bulunur.
Ren Nehri kıyısında yer alan Düsseldorf'ta nehir kıyısında yürüyüş veya tekne gezintileri, şehri görmenin ve açık havanın tadını çıkarmanın yollarından biridir. Bunların yanı sıra Ren kıyısı Düsseldorfluların toplanma alanlarından birini oluşturur. Hofgarten, Nordpark, Lantzschen Park da şehrin önemli yeşil alanlarından.
Königsallee, şehrin lüks dükkan ve butiklerinin kapılarını açtığı caddedir. Midesine düşkünlerin mutlaka gitmesi gereken yerlerden biri Carlsplatz. Bir Barok Dönem şaheseri olan Benrath Şatosu veya İmparator Barbarossa’ya ait Kaiserswerth Şatosu şehrin tarihi mirasının önemli parçaları...
Mutlak olan şu ki, daha yakından tanıdıkça Düsseldorf daha fazla sevilir!
Almanya'nın Hesse eyaletinde yer alan Frankfurt, bir metropol, bir gökdelen şehri, bir iş ve finans merkezi olarak öne çıkar. Yalnızca Almanya Merkez Bankası değil, aynı zamanda Avrupa Merkez Bankası da Frankfurt'tadır. Kent, Frankfurt Motor Show veya Frankfurt Kitap Fuarı gibi dünya çapında fuarlara ev sahipliği yapar.
Belki siz de bir iş için veya bir fuar için Frankfurt'ta bulundunuz ama aklınızın bir köşesinde bu kentte yapılacak pek çok şey kaldı. Hakkıyla gezip göremediniz. Eski şehir merkezi Römerberg'i bir daha görmek isterdiniz. Main Nehri kıyısında dolaşmak veya nehir boyunca bir tekne gezintisi...
Almanya'nın en fazla müzeye sahip bu şehrinde müzeleri dolaşmak, özellikle de inanılmaz sanat koleksiyonuyla Staedel Müzesi'ni görmek, belki dinazorları pek seven çocuğunuzu alıp Senckenberg Dinazor Müzesi'ne götürmek... Büyük Alman şairi Goethe'nin doğduğu evi ziyaret, şairin yaşadığı dönemi hissetmek... Şehri çepeçevre saran parklar, çayırlar, akarsular, ormanlarla bezeli yeşil dünya, Grüngürtel'e gitmek...
Haşlanmış yumurta ve patatesin yanında servis edilen nefis bir yeşil sos vardı; onu ve bir de Frankfurt'un ünlü elma şarabını bir daha tatmak...
Belki de planlamanın zamanı bu güzel kenti yeniden görmeyi...
Belki de hiç gitmediniz Frankfurt'a...
Her halukarda, Frankfurt'ta keşfedecek daha pek çok şey sizi bekliyor olacak.
Hamburg, Berlin ve Bremen ile beraber eyaletlere bölünmüş Almanya'nın üç şehir devletinden birini oluşturur. Tam adı Hür Hansa Şehri Hamburg'dur. Almanya'nın kuzeyinde, Kuzey Denizi'ne dökülen Elbe Nehri Vadisi üzerinde kurulmuştur. Bir tersane ve liman kentidir ve aynı zamanda Almanya'nın en yeşil kentlerinden biri olma niteliğini korumaya devam etmiştir.
Hamburg'u gezmek, görmek, keşfetmek için hiç bir nedeni olmadığına inananlar, bu şehre hiç ilgi duymayanlar bile onu görmekten mutluluk duyacaktır çünkü Hamburg coğrafi konumuyla başlı başına bir merak duygusu uyandırır. Bu liman kenti, aslında yaklaşık 100 km kadar denize uzakta, kara içindedir. Onun liman kenti olmasını sağlayan, genişlik ve derinliği gemi taşımacılığına uygun olan Elbe Nehri'nin varlığıdır. Elbe, Hamburg'u korunaklı bir liman yapmakla kalmaz, sayısız kanala bölerek, ona Venedik benzeri bir görünüm kazandırır. Öyle ki kanalları birleştiren köprülerin sayısı Venedik'ten daha fazladır. Bu kanallar üzerinde kurulu tarihi Speicherstadt antrepo alanı görmeye değer bir manzara oluşturur.
Hükümet Binası, Altonaer Balık Pazarı, Minyatür Müzesi, Planeteryum, Landüngsbrücken ve liman, Eski Elbe Tüneli, Park ve bahçeler, Alster Nehri kıyısı gibi Hamburg'da görülmesi gereken pek çok yer bulunsa da HafenCity'de olağanüstü konumu ve görünümüyle Elbphilharmonie binasını görmeden dönmemeli! Bir antrepo binası baz alınarak üzerine cam panellerle inşa edilen bu modern mimari şaheseri, iç ve dış dizaynı ile Avrupa'nın en ilgi çekici binalarından biri...
Hamburg, ilginç, güzel ve yaşanır kent!
Ren Nehri üzerinde kurulmuş Alman şehirlerinden biri olan Köln veya Cologne, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin başkentidir.
Köln denince akla ilk gelen görüntü; ikiz kuleleriyle bir gotik mimari şaheseri ve 632 yılda inşası tamamlanmış olan Köln Katedrali'dir. Katedralin ikonik görünümü Ren Nehri üzerinde bulunan Hohenzollern ve Deutzer köprüleri ile birleşerek daha bir güzelleşir.
Köln'ün en önemli müzelerinden biri, Picasso, Lichtenstein ve Warhol gibi modern sanatın önemli isimlerinin eserlerini sergileyen Ludwig Müzesi'dir. Köln müzelerinden bir diğeri de dünyanın en tatlı müzelerinden, Çikolata Müzesi...
Ren boyunca bisiklet turları veya tekne gezintileri, Renpark'ı ziyaret, hem şehri tanımanın hem açık havada güzel vakit geçirmenin yollarından birkaçı...
11. ay Kasımın 11'inde, saat 11.11'de başlayan Köln Karnavalı, Almanya'nın en önemli, en renkli karnavallarından biridir. Festivalde Köln birası Kölsch, bol bol tüketilir.
Köln, kokusu ile bizi ferahlatan kolonyanın da doğduğu yerdir.
Bugün modern Almanya’nın kurulduğu toprakların ilk sahiplerinden biri Keltler ve diğeri kökeni tam olarak belirlenememiş olan Cermen kabileleridir. Özellikle büyük savaşçı Julius Sezar’ın Galya üzerine yürümesi, bu kabilelerin Roma İmparatorluğu ile ilk temaslarını oluşturur. Zamanla Roma’nın doğuya doğru ilerleyişini durduran kabileler, Tuna ve Ren arasında Almanya’nın büyük kısmının Roma’dan bağımsız kalmasını sağladılar.
MS. 4. yy’da Almanya toprakları Hun akınlarına sahne olur. Bu durum Kavimler Göçü adı verilen tarihi olguya ve Cermen kabilelerin Roma İmparatorluğu topraklarına yönelmesine neden oldu. Bu kabilelerin en güçlülerinden biri olan Franklar, 482’de kral Clovis liderliğinde, Galya ve Batı Almanya topraklarında, daha sonra doğuya doğru genişleyecek bir krallık kurar. Clovis hristiyanlığı da benimsemiştir. Krallık Merovenj ve Karolenj hanedanları yönetiminde Avrupa’da geniş sınırlara ulaşır. Papa’nın elinden imparator ünvanı ile taç giyen Karolenj hanedanından Charlemagne (Şarlman) döneminde en güçlü olduğu dönemi yaşar. Charlemagne’ın ardından yaşanan taht kavgaları ile krallık çözülür ve 843’de üç ayrı krallığa bölünür.
962’de Kral Otto I’in taç giymesi ile kurulan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, sonraki 800 yıl boyunca, 1806’da Napolyon savaşlarıyla yıkılana dek Almanya’yı yönetir. 1517’de Almanya, Martin Luther’in dinde reform hareketinin başlamasına tanık olur. 1618’de katolik ve protestanlar arasında bir din ve nüfuz savaşı başlar. Pek çok Avrupa devletinin dahil olduğu, Otuz Yıl savaşları adı verilen bu savaşlar, Almanya üzerinde büyük bir tahribat bırakarak Vestfalya Barışı ile son buldu ve kudretli Habsburg hanedanının gücünün azalması sonucunu doğurdu. Eyaletler güç kazanmış ve aynı zamanda Prusya’nın ve Hohenzollern Hanedanı’nın yükselişi başlamıştı.
1806’da Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Napoleon eliyle yıkıldıktan sonra Fransa’nın hakimiyeti başladıysa da Napoleon’un Rusya yenilgisi ardından Alman krallık ve dükalıklarının da katıldığı 1813 Leipzig Savaşı ile bu durum sona erer. 1815 Viyana Kongresi Avusturya haricinde 39 Alman devletini bir birlik çatısı altında birleştirir.
Almanya’nın birleşik bir imparatorluk, ulus devlet olarak tarih sahnesine çıkışı, ünlü devlet adamı, “Demir Şansölye” Otto von Bismarck liderliğinde 1871’de gerçekleşir. Prusya Kralı I. Wilhelm, bu yeni devletin ilk kayzeri olur. Almanya hızla endüstrileşen ve kolonileşmiş dünyada gelişen endüstrisi için yeni kaynaklar arayan bir ülke haline gelir.
Dünya üzerindeki kutuplaşma, 28 Haziran 1914’te Avusturya veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın öldürülmesi ile Birinci Dünya Savaşı yangınına dönüşür. 1918’de Almanya ve müttefiklerinin yenilgisi ile sonuçlanan bu büyük yıkım Almanya’nın imzaladığı Versay Anlaşması’nın ardından da devam eder. Versay Anlaşması’nın ağır şartları ülkeyi ekonomik, idari ve askeri olarak çöküşün eşiğine getirmiştir. Kayzer II. Wilhelm tahttan çekilmek zorunda kalmıştır.
Savaşın ardından kurulan Weimar Cumhuriyeti, akıl almaz düzeyde enflasyon, açlık ve işsizlik ile mücadele etmek zorunda kaldı ve bu güç koşullar altında Nasyonel Sosyalist Parti ve lideri Aldolf Hitler’in yükselişi başlamış oldu.
1933’te şansölye olan ve gücü tek elde toplayan Adolf Hitler kendini Führer ilan etmiş; tüm muhaliflerin önünü kesecek önlemler almış, ülkeyi demir yumrukla yönetmeye başlamıştı. Ağır sanayi ve özellikle silah sanayinin gelişimine hızla ağırlık verildi. Yahudilere karşı ayrımcı politikalar uygulamaya kondu. Sonrasında Nazizm soykırım eylemleri ile milyonlarca Yahudinin yaşamına son verecekti.
Hitler diktatörlüğü, 1938’de Avusturya’yı ilhak etti ve 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlatmış oldu. Mussolini İtalyası ve Japonya da Almanya saflarında savaşa katılmıştı. Hitler’in Avrupa’da amansız ilerleyişi, o ana dek saldırmazlık anlaşması imzaladığı Rusya üzerine yönelmesiyle tersine döndü. Stalingrad kuşatmasında yenilen Hitler’in çöküşü başlamıştı ve müttefik kuvvetlerin Normandiya çıkartması ile savaşın sonu yaklaşıyordu. Müttefikler ve Sovyet Kızıl Ordu’su 1945’te Berlin’e ulaştı. Hemen öncesinde, yenilgiyi kabul eden Hitler intihar ederek yaşamını sonlandırmıştı. Berlin’de Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa’nın ayrı nüfuz bölgeleri oluştu.
Zaman içinde müttefikler arasında görülen anlaşmazlıklar Almanya’nın ikiye bölünmesi ile sonuçlandı; batılı müttefiklerin himayesinde, başkenti Bonn olan Federal Almanya Cumhuriyeti ile Sovyet güdümünde, Doğu Berlin merkezli Alman Demokratik Cumhuriyeti...
Savaşta iş gücünün önemli bir bölümünü kaybeden Batı Almanya’da, 1950 ve 60 arasında ekonomik iyileşmeyi sağlamak üzere pek çok ülkeden işçi davetinde bulunuldu. Türkiye’den de göçmen işçiler, daha iyi bir hayat ve şartlar uğruna gurbet yollarına düşerek, Almanya’da bugün önemli bir Türk nüfus yoğunluğu oluşmasını sağlamıştır.
Doğu Berlin’den batıya geçmeyi önlemek üzere, Sovyet destekli hükümetin 13 Ağustos 1961’de inşa ettirdiği Berlin Duvarı, yalnız Berlin’i değil; iki Alman halkını birbirinden ayıran bir sembol olmuştu. 9 Ekim 1989’da ekonomik göstergelerin zorladığı halkın artan talepleri nedeniyle kapılar beklenmedik şekilde açıldı. Ardından Berlin Duvarı, halkın sevinç gösterilerine sahne olmuş ve nihayetinde yıkılmıştır. Bu durum 3 Ekim 1990’da ekonomik olarak daha az gelişmiş olan Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin son bulması, iki Almanya’nın ve Berlin’in birleşmesi ile neticelenmiştir. Berlin, yeni kurulan Birleşik Almanya’nın başkenti olur.1871’de birliğini tamamlayan Almanya’nın sınırları yüzyıllar boyu değişkenlik göstermiş ve bugünkü federal yapıya benzer şekilde merkezi olmayan, küçük devlet ve kent yönetimlerinin varlığının doğal sonucu olarak kültürel çeşitlilik ve zenginlik yükselmiştir. Eyaletlerden oluşan bugünkü federal yapıda da kültür ve sanata verilen değer ve sağlanan imkanlar yerel yönetimlerin önem verdiği alanlardan biri olmaya devam eder.
Böylece ülke, çok sayıda tiyatro, müzik sahnesi ve değerli sanat koleksiyonları ile bezeli yüzlerce müzeye sahip olma şansına erişmiştir.
Almanya özellikle felsefe alanında tüm dünyayı sarsmış ve derinden etkilemiş isimler yetiştirmiştir. Karl Marx ve Friedrich Engels’in yanı sıra Immanuel Kant, Schopenhauer, Hegel, Leibniz, Nietzsche, Heidegger, Schelling, Max Weber, Hannah Arendt bu muhteşem tablonun dev figürleridir.
Almanya’nın sanat geçmişinin en parlak sayfalarından birini müzik alanında yetiştirdiği büyük değerler oluşturur. Yaptıkları eşsiz müzikle bugün dahi insanları etkileyen Beethoven, Bach ve Brahms; yanı sıra Handel, Mendelssohn, Schuman, Straus, Wagner, Weber, Schubert, Carl Orff gibi büyük besteciler, Almanya’da yetişmiştir. Halen Almanya’da müzik en sevilen uğraşlardan biridir. Ülkede onbinlerce müzikal koro faaliyet sürdürür. Klasik müzik kadar rock müzik gibi modern çağ müzikleri de sevilir. Scorpions, Rammstein, Kraftwerk dünyaca ünlü Alman müzik gruplarıdır.
Almanya’nın edebiyat alanında yetiştirdiği büyük isimlerin başında Goethe, dostu ve çağdaşı Schiller gelir. Reiner Maria Rilke, Bertold Brecht, Thomass Mann, Günter Grass, Heinrich Böll gibi daha pek çok büyük isim şair, oyun yazarı ve yazar olarak Alman edebiyatında olduğu gibi Dünya edebiyatında da derin izler bırakmıştır.
Almanya’nın sinemaya hediye ettiği en bilinen figür Marlene Dietrich’dir. Dietrich’in buğulu sesiyle söyleyerek ün kattığı Lili Marlen şarkısı, aslen bir Alman şarkısı olsa da II. Dünya Savaşı’nın kıyıcı ortamında savaş yorgunu Alman ve müttefik askerlerinin hepsinin dinlediği bir şarkı olarak ortaya çıkmış; ilginç bir durum yaratmıştır.
Büyük bir yıkıma yol açan II. Dünya Savaşı’nın etkilerine rağmen Almanya, mimari zenginliği ile göz kamaştırır. Romanesk, Gotik, Rönesans, Barok, Rokoko, Neoklasik mimarinin önemli örnekleri ile bezeli olan ülke, Weimer döneminde ortaya çıkan Baushaus ekolü ile tüm dünyada 20. yy modern mimarisini etkilemiştir.
Almanya, spora kitlesel bir ilgi olan ve bu ilginin doğal sonucu olarak, uluslarası müsabakalarda gücünü ve başarısını defalarca kanıtlamış bir ülkedir. Olimpiyatlarda en fazla madalya çıkaran ülkelerden biridir.
Almanya’da en popüler spor futboldur. Alman ulusal futbol ligi, Bundesliga, futbolseverler tarafından dikkatle takip edilir. Alman Milli Futbol Takımı dört kez Dünya, üç kez Avrupa Şampiyonu olarak tekrarlanması zor bir başarıya imza atmıştır. Almanya’nın futbol efsanesi ise Franz Beckenbauer’dir.
Otomobil üretiminde dünya çapında haklı bir üne sahip olan Almanya, bir başka spor efsanesinin, defalarca Formula 1 şampiyonu olan Michael Schumacher’in anavatanıdır.
Tenis alanında, Grand Slam’e olimpiyat şampiyonluğu eklemiş Steffi Graf, 17 yaşında Wimbledon’da en genç tek erkekler şampiyonu olan Boris Becker ve Michael Stich gibi büyük başarılara imza atmış sporcular yetiştirmiştir.
Basketbolda en tanınmış Alman sporculardan biri, Amerikan Basketbol Ligi NBA’de yer alan güçlü oyuncu Dirk Nowitzki’dir.
Kayak, bisiklet, su sporları ve hiking Almanya’da çok ilgi gören, tesis ve düzenlemelerle insanların kolay erişiminin sağlandığı diğer sporlardan birkaç tanesidir.
Almanya’da mutfak kültürünün klasiklerini sosis (wurst), ekmek (brot), patates (kartofflen) oluşturur ancak ülkede her türlü damak tadına uygun yemek ve yiyecek bulmak mümkündür. Almanya’da et tüketimi, özellikle domuz eti tüketimi yaygındır. Bir çeşit beyaz lahana turşusu olan Sauerkart, antik dünyadan günümüze yapım sırrı nesilden nesile aktarılmış özel bir tat olarak kabul edilir. Almanya’nın kiraz şnapsı ile yapılan ünlü Black Forest pastası ilk kez Baden-Württemberg’de üretilmiştir ve oraya ait bir spesiyalite kabul edilebilir. En fazla Michelin yıldızlı restoran, midesine düşkün Saarland’da bulunur. Bremen, kahve kültürü ve üretimi ile tanınır. Harz peyniri, Lübeck marzipanı, Dresden’in Christstollen keki, Frankfurt’ta Apfelwein cider ünlüdür. Türk işçilerinin Almanya’da yaygın bir lezzet haline gelmesini sağladığı Döner kebabın vejeteryan türü dahi bulunmaktadır. Her ne kadar uluslararası standartlarda şarap üretimi yapılmaktaysa da, Almanya şüphesiz aslen bir bira ülkesidir.
Türkiye gibi Almanya da ekmek kültürü gelişmiş ülkelerden biridir ve Alman ekmeği, bu güzel ülkeyi ziyaret edenlerin aklında kalan tatların başında gelecektir şüphesiz. Almanya’da yaklaşık 300 çeşit ekmek pişirilir. Aslında kahverengi olan ama siyah çavdar ekmeği olarak anılan schwarzbrot, ondan daha koyu renkli ekşi bauernbrot, kepekli bir tür ekmek olan vollkorn, ay çekirdeği kaplı sonnenblumenbrot bu leziz ekmeklerden birkaçıdır. Ayrıca bölgelere göre farklı isimler alan ve ortadan ikiye kesilerek içine katık konulan küçük ekmekler ve Bretzel adı verilen Alman simidi de Alman mutfağının önemli birer öğesidir.
Almanya’da 1500’den fazla değişik sosis türü bulunur. Genellikle ekmek ve baharatlı veya tatlı hardal ile servis edilir. Sosisler üretildiği yöreye göre farklı özelliklere veya tüketim biçimlerine sahip olabilir. Frankfurt’a özel, benzeri genel olarak çok tüketilen ince uzun sosis türüne frankfurter adı verilir. Çoğunlukla domuz etinden yapılır. En yaygın sosis türü bratwurst olarak anılır. Thüringen’e özgü bratwurst’un tarifi 600 yıllık geçmişe sahiptir ve genelde kömür ateşinde ızgara yapılarak servis edilir. Bavarya’ya özgü, beyaz renkli weisswurst, domuz dana eti karışımdan yapılır ve genelde tatlı hardalla tüketilir. Berlin’in dilimlenmiş ve üzeri kahverengi sosla bezenmiş currywurst’ü çok sevilen bir tattır.
Münih’te bulunan BMW Dünyası, çelik ve camdan yapılmış, son derece ilginç modern mimarisi için dahi görmeye değer. Binanın içi de dışı kadar ilgi çekici. BMW, Mini Cooper ve Rolls Royce, BMW Motorrad son modellerini burada görmek mümkün. Ayrıca çocuklar ve gençler için keşfetmeye yönelik eğlenceli aktiviteler, çeşitli şov ve gösteriler de burada sergileniyor.
Dört silindirli motor şeklinde tasarlanmış, yine son derece ilginç bir modern mimari örneği olan BMW Ana Merkez binasının hemen yanında yer alan BMW Müzesi, 1973’de ilk marka müzelerinden biri olarak kurulmuş ve 5000 metrekarelik bir alanda BMW dünyasının geçmişini gözler önüne seriyor.
Modern otomobilin yapım sürecinin geldiği noktayı görmek için BMW üretim tesislerine de ziyaret gerçekleştirilebiliyor.
Stuttgart’ta bulunan, sıradışı ve etkileyici mimarisi ile müze, teknolojinin bu dev markasının 125 yıllık macerasını ortaya koyuyor. Müzede sadece geçmişe değil, otomotiv sektörünün heyecan verici geleceğine dair bilgilenmek; gelecekteki otomobilinizi hayal etmek mümkün.
Volkswagen’in Dresden’de yer alan bu cam binası, 40 metrelik kulesiyle çarpıcı bir görünüme sahip. Otomobil üretim prosesinin çeşitli aşamalarını gözlemek için daha mükemmel bir ortam düşünmek zor. Bu ilgi çekici fabrika, inanması güç ama aynı zamanda konserden sergiye çeşitli sanatsal aktivitelerin gerçekleştirildiği bir kültür merkezi işlevi görüyor.
Stuttgart’taki bu ilginç müze, efsanevi Porsche markasının tutkunları için görmeden geçilmeyecek bir mekan.
Ağustos ayında yapılan dört günlük bu güzel festival, her yıl yüzbinlerce kişiyi konserler, mutfak ve eğlence aktiviteleriyle ağırlıyor.
Hamburg’da, limanda ve Mayıs ayında gerçekleştirilen üç günlük bir festivaldir. Bol müzikli ve eğlenceli ve mutlaka biralı...
Haziran ayında yaşanan Kiel Haftası... Baltık limanı Kiel’de dünyanın önemli yelken ve denizcilik festivallerinden biri gerçekleştirilir. Yüzlerce tekne, yarışlar, tarihi tekneler, görmeye değer bir manzara...