Oğuz boylarının ana boylarından biri olarak bilinen Iğdır ismi, Oğuz Han’ın oğlu Deniz Han’ın en büyük oğlu Iğdır Bey’den gelir. Bugün, bölgede yerleşim tarihinin başlangıcı hakkında net bir bilgi mevcut değildir; ancak Orta Asya ve Anadolu arasındaki geçiş yolu üzerinde olmasından ötürü bölgede neolitik devrin başlangıç tarihinin MÖ 6-7 bin yılları olduğu düşünülür. Yerleşim yerinin ilk sahiplerinin Hurriler olduğu tahmin edilir. Ağrı Dağı eteklerinde Orta Tunç Çağı ve Orta Demir Çağı aralığından kalan nekropoller (mezarlıklar) yoğunlukta. Bu nekropollerden en dikkat çekeni koçbaşlı olanlar. Karakoyunlu, Yaycı Köyü ve Küllük Köyü’ndeki tarihi koçbaşlı mezarlıklar bilinenler.
Tarih boyunca pek çok kavimin egemenliğinde kalan Iğdır, bu dönemlere ilişkin medeniyet ve kültür eserlerine ev sahipliği yapmakta. Iğdır Kalesi, Karakale, Iğdır Kervansarayı bunun örneklerinden.
Tarihinin yanı sıra coğrafi konumu, iklimi ve doğası ile Iğdır, ayrı bir güzelliğe sahip. Büyüleyici beyaz zirvesi ile göğe uzanan efsanevi Ağrı Dağı kentin eşsiz rotalarından. 5137 m ile Türkiye’nin en yüksek noktası olarak bilinen Ağrı Dağı, dağ sporları ve tırmanışa elverişli bir yapıya sahip. Sönmüş bir volkana sahip olan dağa tırmanmak için en doğru zaman kış ayında şubat; yaz aylarında ise temmuz, ağustos ve eylül dönemi. Öte yandan, tufandan sonra Hz. Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na indiğine inanılmakta ve bu yönde dağda araştırmalar yapılmakta.
Türkiye’nin 200 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak rezerve sahip olduğu belirtilen Tuzluca Tuz Mağaraları ve Aras Nehri Yukarı Çıyrıklı Kuş Cenneti’nde göç, beslenme ve üreme şansı bulan 240 kuş türü ile Iğdır, doğayla iç içe bir yaşama sahip.
Kenti keşfe gelecekler, yöresel yemeklerin de tadına bakmalı.
Kırmızı et ve pirincin eksik olmadığı kent yemeklerinden özellikle taş köfte, ekşili pilav, üzümlü pilav, katık aşı, Bozbaş, yağ şorvası, kuymak, salmanca, kaysafa, sütlü pilav, eğirdek, hedik, kükü’ye rastlarsanız kaçırmayın!