Bern, dünya üzerinde yaşam kalitesi en yüksek şehirlerinden biri olarak nitelendirilir. 1848 yılından bu güne İsviçre’nin başkenti olan kent, aynı adlı kantonun da merkezidir. Şehir sanat, bilim ve eğitim alanında yüksek bir gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır. Çoğunluğu Almanca konuşan bir nüfusa sahiptir.
Tabloyu andıran güzellikteki tarihi şehir merkezi, Aare Nehri’nin tertemiz sularının ince uzun bir kara parçası yaratacak şekilde kıvrımlandığı alan üzerinde kuruludur. Bugün UNESCO Dünya Mirası listesinin bir parçası haline gelen şehir merkezi, 1191 gibi oldukça eski bir kuruluş tarihine sahiptir. Ahşap mimari yapıları 1405’de tamamen yanan eski şehir, o tarihten sonra bugünkü görünümüne kavuşur. Tarihi şehir üzerinde dikkati çeken yapılardan ilki, şehrin batı kanadı üzerinde yer alan ünlü Bern saat kulesi – Zytglogge’dir. 15. yy’dan kalma gotik Bern Katedrali sadece şehrin değil, İsviçre’nin en yüksek zirvesine sahiptir. Eski şehir içinde en dikkate değer manzaralardan biri kente dağılmış, üzerinde tarihi veya folklorik figürlerle tarihi çeşmelerdir. Butikler, barlar, küçük sokak kafeleri ile bu bölge sadece tarihi olmakla kalmaz, içinde bulunduğunuz anı da en güzel şekilde geçirmenizi sağlar.
Rivayete göre şehri kuran Zähringer Dükü V. Berthold’un ilk öldürdüğü hayvan bir ayıdır ve almanca Bero kelimesi şehre adını vermiştir. Şehirle özdeşleşen bu güçlü hayvanlardan bir grup, 15. Yy’dan bu yana halka sergilenir ve bu gelenek bugün de şehrin Bear Park’ında (Ayı Parkı) devam eder. Şehrin en güzel alanlarından biri Bear Park üzerinde kalan Rose Garden’dır (Gül Bahçesi).
Bern’de toplu ulaşım konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanamaz ama böylesine güzel bir kenti adım adım keşfetmenin de tadına doyum olmaz. Adımlarınız sizi belki kemerli çarşılara, belki şehirde kurulu haftalık pazarlara, belki Paul Klee gibi sanat merkezlerine, belki de Kunstmuseum gibi zengin müzelere götürecek ama mutlaka karşınıza güzel sürprizler çıkacak.
İsviçre’nin en büyük ve gelişmiş şehirlerinden biri olan Cenevre Fransa ile paylaşılan Cenevre Gölü’nün, yerli halkın kullandığı ismiyle Lac Léman’ın güneybatı ucunda, Fransız toprağına sokulmuş İsviçre sınırları içinde yer alır.
Doğu ucundan göle dökülen Rhône Nehri, batı ucundan Cenevre üzerinden Akdeniz’e doğru yolculuğuna devam eder. Bu doğal yapı, İsviçre’nin bir diğer şehri, Zürih Gölü ucunda ve gölden akan Limmat Nehri üzerinde kurulu Zürih ile büyük benzerlik gösterir ama iki şehir arasındaki tek benzerlik bu değildir. Cenevre, Zürih gibi dünyanın en önemli finans merkezlerinden, yaşam kalitesi en yüksek Avrupa şehirlerinden biri ve aynı zamanda bir kültür, sanat, eğitim şehridir. Yoğunlukla Almanca konuşulan Zürih’ten farklı olarak, Fransa sınırına yakın Cenevre’de konuşulan dil Fransızcadır.
Cenevre, Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Teşkilatı Avrupa Merkezi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Kızıl Haç Merkezi gibi önemli uluslararası kurumlara ve Cenevre Üniversitesi, CERN Parçacık Fiziği Laboratuvarı gibi dünya çapında yerel eğitim ve araştırma kurumlarına sahip bir şehir olarak kozmopolit bir yaşamın da sahibidir.
Lüks otel ve restoranlar, gece klüpleri, saat ve mücevher mağazaları, butikler, çikolata dükkanları ile bezeli kentin simgesi haline gelmiş, 140 metreye kadar yükselen dev fıskiyesi Jet d’Eau, dünyanın en önemli saat markalarının sahiplerinden olan kentin saat üretimi geçmişi ile ilişkili olarak ortaya çıkar.
Şehrin yakınlarında, Cenevre’ye rakip olsun diye Savoy Dükü tarafından inşa ettirilen Carouge da bugün Cenevre’nin bir parçası; eğlence alanları, butiklerle dolu dar sokaklarıyla gözde bir turizm merkezi haline gelmiştir.
Zürih’i anlatmak için pek çok “en” sıfatı kullanmak gerek. Dünyanın en zengin, en yüksek yaşam kalitesi sunan şehirlerinden biri... İsviçre’nin en gelişmiş, en büyük kenti de diyebiliriz, öyle ki ülkenin başkentinin Zürih olduğu hatasına sık sık düşülür. Dünyanın en önemli finans merkezleri arasında sayılıyor. ETH Zürih, Zürih Üniversitesi gibi dünya sıralamasında en üst sıralarda yer alan köklü üniversitelere sahip bir yüksek öğrenim kenti... Bir inovasyon merkezi...
Modern bir kentin tüm olanaklarını, doğayla iç içe yaşama ayrıcalığıyla birlikte sunan kent, 1. yy’ın başlarında Turicum adıyla Romalılar tarafından kurulmuş. Zürih Gölü’nün kuzey ucunda, gölden kuzeye doğru akan Limmat Nehri’nin iki yakasında kurulan tarihi şehir, turizm açısından en hareketli bölge... Burada kentin en önemli tarihi binalarından olan üç ayrı katedral bulunuyor: Çifte kuleleri ile en büyük katedral Grossmünsten, vitraylarında Marc Chagall ve Alberto Giacometti gibi büyük ustaların izleri bulunan Fraumünster, 9 metreye yakın çapıyla Avrupa’daki en büyük saate sahip saat kulesiyle Saint Peterskirche.
Dünyanın en zengin alışveriş merkezlerinden biri olan Bahnhofstrasse adlı bulvar yine tarihi şehir alanı içinde bulunur.
Zürih, aynı zamanda bir sanat kenti. Pek çok ünlü sanatçıya mesken olan bu kent, Dada akımının doğum yeri kabul ediliyor. Büyük romancı James Joyce Ulysses’i Zürih’te yazmış. Kunsthaus Zürich, Haus Konstruktiv ve Gestaltung Müzesi Zürih’te sanatseverlerin çok ilgisini çekecek mekanlardan bazıları...
Tarihi, kültürü, doğası yanında gastronomi düşkünleri için de Zürih bir cennet. Bol Michelin yıldızlı bu kentte damak tadı en önemli konulardan... Bu nedenle bir yemek festivalleri dahi var. Food Zurich adlı festival zamanı, Zürih’i ziyaret için yılın en tatlı zamanı olsa gerek!