Zürih’i anlatmak için pek çok “en” sıfatı kullanmak gerek. Dünyanın en zengin, en yüksek yaşam kalitesi sunan şehirlerinden biri... İsviçre’nin en gelişmiş, en büyük kenti de diyebiliriz, öyle ki ülkenin başkentinin Zürih olduğu hatasına sık sık düşülür. Dünyanın en önemli finans merkezleri arasında sayılıyor. ETH Zürih, Zürih Üniversitesi gibi dünya sıralamasında en üst sıralarda yer alan köklü üniversitelere sahip bir yüksek öğrenim kenti... Bir inovasyon merkezi...
Modern bir kentin tüm olanaklarını, doğayla iç içe yaşama ayrıcalığıyla birlikte sunan kent, 1. yy’ın başlarında Turicum adıyla Romalılar tarafından kurulmuş. Zürih Gölü’nün kuzey ucunda, gölden kuzeye doğru akan Limmat Nehri’nin iki yakasında kurulan tarihi şehir, turizm açısından en hareketli bölge... Burada kentin en önemli tarihi binalarından olan üç ayrı katedral bulunuyor: Çifte kuleleri ile en büyük katedral Grossmünsten, vitraylarında Marc Chagall ve Alberto Giacometti gibi büyük ustaların izleri bulunan Fraumünster, 9 metreye yakın çapıyla Avrupa’daki en büyük saate sahip saat kulesiyle Saint Peterskirche.
Dünyanın en zengin alışveriş merkezlerinden biri olan Bahnhofstrasse adlı bulvar yine tarihi şehir alanı içinde bulunur.
Zürih, aynı zamanda bir sanat kenti. Pek çok ünlü sanatçıya mesken olan bu kent, Dada akımının doğum yeri kabul ediliyor. Büyük romancı James Joyce Ulysses’i Zürih’te yazmış. Kunsthaus Zürich, Haus Konstruktiv ve Gestaltung Müzesi Zürih’te sanatseverlerin çok ilgisini çekecek mekanlardan bazıları...
Tarihi, kültürü, doğası yanında gastronomi düşkünleri için de Zürih bir cennet. Bol Michelin yıldızlı bu kentte damak tadı en önemli konulardan... Bu nedenle bir yemek festivalleri dahi var. Food Zurich adlı festival zamanı, Zürih’i ziyaret için yılın en tatlı zamanı olsa gerek!